emreiseri

Friday, February 16, 2007

Fukuyama'dan Bush'a Elestiri

Samuel Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” ile aynı dönemde ortaya attığı “Tarihin Sonu” tezi ile ABD’nin temsil ettiği yeni liberalizmin kesin zaferini ilan eden Francis Fukuyama, Irak işgali nedeniyle George Bush yönetimini sert bir dille eleştirdi. Yeni-muhafazakarların Irak’ın işgali ardından yaşanan krizden hiçbir şey öğrenmediklerini ifade eden Fukuyama, şimdi aynı sürecin İran’da da yaşanabileceğini iddia etti.
Francis Fukuyama, “After the Neocons” (Yeni-Muhafazakarlardan Sonra) adını verdiği kitabında ABD’nin dünyanın geriye kalanının toplamı kadar askeri harcama yaptığına dikkat çekerek, bunun nedenlerinini iyi anlaşılması gerektiğini söyledi. Fukuyama kitabında “Yaklaşık dört yıllık çabanın, binlerce ABD’linin ölümünün, yaklaşık yarım trilyon dolarlık harcamanın ardından ABD, 24 milyon nüfuslu küçük bir ülkeyi pasifize etmeyi başaramadı, bu ülkede başarılı olabilecek bir demokrasi kurmaktan da çok uzak” ifadelerini kullandı.
Küreselleşmenin 21. yüzyılı
Fukuyama’nın ABD’nin bunca başarısızlığa rağmen neden aynı politikaları sürdürdüğü sorusuna verdiği yanıtlar ise şöyle:
“İlk yanıt, küresel siyasetin doğasının 21. yüzyılın ilk 10 yılında önemli bir değişim geçirmiş olması. Bugünün dünyasına şeklini, en azından Kuzey Afrika’dan Orta Doğu’ya, Sahra-altı Afrika’dan Orta Asya’ya uzanan istikrarsızlık çizgisinin de gösterdiği üzere pek çok zayıf ve kimi zaman başarısızlığa uğrayan devletler ve uluslararası sınırları kolaylıkla aşabilen, sahip oldukları teknolojik yetilerle küreselleşmeyi üreten uluslararası aktörler veriyor. Afganistan, Pakistan, Irak, Lübnan, Somali, Filistin ve diğerleri kendi topraklarında egemen olamıyorlar, güç kullanamıyorlar ve El Kaide gibi terörist örgütleri, Lübnan’daki Hizbullah gibi askeri güce sahip siyasi partileri ve topraklarındaki etnik ve ayrılıkçı grupları kontrol edemiyorlar.”
ABD’nin askeri doktrininin mümkün olduğunca güç kullanımına dayandığını ifade eden Fukuyama, bu doktrinin aynı zamanda askeri gücün düşmanı altetmek için ansızın ve kararlılıkla uygulanmasını da içerdiğini belirtiyor. Ancak, son gelişmeler ABD’nin bu doktrinle başarılı olamayacağını gösteriyor. Fukuyama’ya göre bunun da bir nedeni var. Çünkü “Asilerin, gerillaların sivil halk arasında görünmezleşebildiği bir dünyada yoğun güç kullanımının olumlu bir sonuç doğurması imkansız” diyor Fukuyama şöyle devam ediyor: “Bu yöntem savaşçılardan uzaklaşmak isteyenleri ve onlarla eylem birliği içinde olmayanları da size yabancılaştırır. Bu tür bir isyan bastırma harekete uluslararası militanlara, teröristlere askeri amaçlarının ötesinde politik amaçlar kazandırır ve kalplerde şok ve dehşetten (Shock and Awe, ABD’nin Irak’ta 2003’te gerçekleştirdiği ilk operasyona verdiği isimdi) daha etkili olur.”
“ABD kendine zarar verdi”
Fukuyama’ya göre, geçmiş beş yıldan ABD’nin çıkarması gereken bir başka ders ise önleyici savaşın ABD’nin arzuladığı uzun vadeli uluslararası silahsızlanmayı sağlayamayacağı. Fukuyama’ya göre Bush, Irak’a karşı giriştiği önleyici savaşla yalnızca daha fazla silahlanmaya değil, nükleer silahlanmaya da sebep oldu. Bundan en zararlı çıkansa yine ABD oldu. Çünkü ABD’nin konvansiyonel gücünün etkisi azaldı.
Fukuyama’nın anlaşılmasını istediği üçüncü ders ise şu: “ABD’nin Irak deneyimi, günden güne değişen politik tercihlerin işe yaramadığını da gösterdi. Irak’ın bugünkü politik durumu, Bush yönetiminin hırsla sarıldığı kendi amaçlarını nasıl olup da hayata geçiremediğinin bir kanıtı. Irak’ta, hükümet solunum cihazına bağlı bir hasta gibi davranıyor. Gerçekte Irak hükümeti kendisini var edebilecek temel olayları organize edebildi. 30 Haziran 2004’te bağımsızlığını yeniden ilanında ve 30 Ocak 2005’teki seçimlerde bu türden başarıları gördük. Ancak Irak ordusunun eğitimi meselesi çözülemedi, büyükelçi atamaları yapılamadı, yeniden yapılanma için gereken kontratlar hala sorunlu, bütün bunların ötesinde bu başarısızlıkların sorumlusu olanlar hala bulundukları konumları koruyabiliyorlar.”
Operasyonel yetersizliklerin zaman içinde çözülebileceğine inanan Fukuyama, önemli olanın ABD’nin “büyük strateji”sinin kısa vadeli sonuçlarını hemen görebilmesi olduğunu ifade ediyor. Fukuyama’ya göre, yeni-muhafazakar teorisyenler ABD’nin tüm dünyada tartışmasız bir şekilde egemen olduğunu zannediyorlar ve sahip olduğu büyük gücü kullanarak terörizm, silahsızlanma, diktatörlükler ve insan hakları ihlalleri gibi sorunları çözebileceklerini düşünüyorlar. Ne var ki Fukuyama bu görüşü paylaşmadığını şöyle ifade ediyor: “Eğer arkadaşları ve müttefikleri bile ABD’nin iyi niyetine güvenmiyorlarsa, bu politikanın uygulanması çok da kolay olmayacak. Ardınızda yalnızca kırık porselen parçaları bırakacaksınız.”
“Derslerini almadılar”
Fukuyama, yeni-muhafazakarların Irak’tan öğrenmeleri gereken dersi alamadıkları için İran’ın giderek büyüyen bir bölgesel güç haline gelmesi karşısında ne yapacaklarını bilemediklerini söylüyor. İran’ın bugün yalnızca ABD değil, ABD’nin Orta Doğu’daki müttefikleri açısından da büyük bir tehdit haline gelmeye başladığına dikkat çeken Fukuyama, “El Kaide’nin aksine, İran bir devlet ve bu defa Irak’ın tersine bölgenin tarihinde derin bir yeri var, üstelik sahip olduğu doğal kaynaklarla enerji fiyatlarıyla rahatlıkla oynayabilir. Radikal İslami bir rejim tarafından yönetilen bu ülke, özellikle Mahmud Ahmedinejad’ın Haziran 2005’te başa gelmesinden itibaren, rahatsız edici derecede hoşgörüsüz ve saldırgan bir yola girdi” diyor.
ABD’nin Irak’ı işgal ederek, istemeden de olsa İran’ın ekmeğine yağ sürdüğünü kaydeden Fukuyama, Baas rejiminin ortadan kaldırılmasının Tahran’a yakın Şii grupları güçlendirdiğini vurguluyor. Fukuyama, böylesi bir bağlamda dünyanın en zengin petrol yataklarından birine sahip olan İran gibi bir ülkenin, sivil amaçlarla nükleer enerji yatırımı yaptığına inanmanın zor olduğunu da kaydediyor. Ancak Fukuyama’ya göre İran nükleer silah üretmeyi saldırı değil, savunma amacıyla istiyor. Çünkü böylesi bir tehdide sahip olmadığı taktirde, bizzat kendisinin saldırıya uğrayacağından emin görünüyor.
İran’la nükleer enerji konusunda yapılan tartışmayı, Irak’la kitle imha silahları konusunda girilen tartışmaya benzeten Fukuyama, bu politikanın ABD’deki yeni-muhafazakarların Irak’tan gereken dersi alamamalarının bir göstergesi olduğunu söylüyor.

0 Comments:

Post a Comment

<< Home