Ilımlı İslam, Ilımlı Laiklik ve ABD
Sedat Laçiner
Oğul Bush döneminde Türkiye’nin bir İslam devleti olduğunu Amerikalı siyasetçilerden ve diplomatlardan daha sık duyar olduk. Bush yönetiminin en ılımlılarından bir önceki siyahî Dışişleri Bakanı Colin Powell bile Türkiye’den ‘İslam Cumhuriyeti’ olarak bahsetmişti (1 Nisan 2004). Radikal gazetesi bu ifadeyi ‘gaf’ olarak nitelendirirken, Türk basınında çok daha sert yorumlar çıktı. Aslında Powell bu ifadeyi Türkiye’yi bir model olarak lanse etmek için kullanıyordu. Ancak hakkındaki en sert ifadeler bu açıklama sonrasında geldi. ABD’nin Türkiye’yi bölmek istediği, Türkiye’ye şeriat getirmek istediği ve daha nice yorum yapıldı.
Powell’dan sonra da bu tür ifadeleri Amerikalıların ağzından zaman zaman işittik. Bunun en son örneği ise ABD Dışişleri eski Bakan Yardımcısı Richard Holbrooke’dan geldi. Holbrooke Türkiye’yi ‘ılımlı İslam demokrasisi’ olarak tanımladı. Demokrat Parti’nin 2008 başkanlık seçimlerini kazanması halinde Dışişleri Bakanı olabileceği konuşulan Holbrooke’un bakış açısı Demokratlar ile Cumhuriyetçilerin Türkiye’ye ve İslam’a bakış açıları arasında zamanla oluşan benzerliğe de işaret etti.
Elbette Holbrooke’un açıklamaları da özellikle ulusalcı solda çok büyük bir tepkiye yol açtı. Amerika’nın Türkiye’yi din devleti haline getirmek istediği ve AKP’yi de desteklediği en sert üsluplarla yazıldı, çizildi.
Diğer taraftan bu tür açıklamalar Türkiye’de bir kesimi memnun etti. En radikalinden en ılımlısına kadar daha muhafazakâr olan bu çevreler ABD’nin Türkiye’yi İslam dünyasına model olarak göstermesini bir tür şans olarak gördüler. Hatta Türkiye’de darbelere karşı güvence olarak görülen dış kaynaklar arasına AB ile birlikte ABD de katılmış oldu. Muhafazakârlar kadar liberaller de ABD’yi Türkiye’de demokratik olgulaşmanın güvencesi olabilir düşüncesiyle zaman zaman kutsadılar. Muhafazakâr ve liberallerin nispi memnuniyeti ise ulusalcı solu daha da panikletti. ABD Büyük Ortadoğu projesi’ni uygulamaya sokmuş ve içeride de işbirlikçiler bulmuş oluyordu. Oysa sevinenler hiç sevinmesin, üzülenler de hiç üzülmesin. Çünkü ABD hakkındaki kanaatlerin büyük bir kısmı temelinden yanlış:
ABD’nin kullandığı İslam, demokrasi, Ortadoğu vb. kavramları biz Türkler tamamen Türkiye’de nasıl anlıyorsak öyle yorumluyoruz. Oysa bu kavramların Amerikancası, Avrupacasına bile tam olarak benzememektedir. Amerikalı ‘ılımlı İslam demokrasisi’ derken, ya da ‘İslam devleti’ derken bizim anladıklarımızı anlamıyor. Hele hele de neo-con Amerikalılar ve onların paranoyak hale soktuğu benim deyişimle ‘neo-Demokratlar’ söz konusu olan Ortadoğu ve Türkiye olduğunda çok farklı bir sözlükten bu kavramları okuyorlar…
Bush’un çevresindeki ekibin Müslümanlar ile uzlaşmak gibi herhangi bir niyeti yok. ‘En iyi Müslüman ölü Müslüman’ ya da ‘din değiştirmiş Müslüman’ anlayışı bilinç altlarında yerleşik vaziyette. Bu anlamda Müslüman devletleri daha ılımlı ve daha demokrat yapmak gibi bir projeleri yok. Söylem düzeyindeki ifadeler de eninde sonunda askeri müdahaleye kadar uzanıyor. Ayrıca ABD’nin Büyük Ortadoğu projesi daha fazla İslami rejim öngörmüyor. Aksine İslami özellikleri budanmış ve toprak olarak da küçültülmüş ülkeler istiyor. Bush Yönetimi’nin Türkiye’de AK Parti’ye ve dolayısıyla ılımlı İslam’a destek verdiği de tamamen bir efsane. Neo-conlara yakın think tanklardan diplomatlara kadar hangi çevreye baksanız AKP’ye şüphe ile yaklaşıldığını rahatça görebilirsiniz. İlişkiler 1 Mart Tezkeresi’nden bu yana hiç düzelmedi. Hatta AKP’liler için Başkan Bush’tan randevu alabilmek dahi zorlaştı. Bu bağlamda Amerikalıların ‘ılımlı İslam’ dedikleri aslında bizim anladığımız ılımlı İslam değil, bizzat laikliğin kendisidir. Yani ABD Türkiye’deki laikliğin en önemli destekçisidir, İslamcıların değil. ABD Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu, laik, modern Türkiye’yi model olarak görmektedir. Bu Türkiye’de din de bir renk olarak kalabilir. Bunda mahzur görmüyor. Fakat böyle dedik diye hemen laik/laikçiler sevinmesin. Çünkü dedik ya, siyasetin bir de Amerikancası var.
Eğer ABD ‘laiklik’ diyorsa, ‘modern’ diyorsa, bundan Batı’ya tam itaati anlar. ABD’nin her dediğini yapacak bir ülke hayal eder. Nitekim en son American Thinker’da çıkan ‘A Turkish Solution to Iraq’ adlı makale de dâhil son dönem Amerikalılarının ‘laik Atatürk’ modelinden anladıkları askere sırtını dayamış otoriter bir laikliktir. Atatürk’e ve Türk siyasi tecrübesine haksızlığın ötesinde büyük bir hakaret sayılması gereken bu bakış açısı Türkiye’de demokratikleşmenin geriye dönmesi, otoriter bir siyaset ve olabildiğince/kontrolsüz liberalleşmiş bir ekonomi anlamına gelir ki, böyle bir varış noktasının muhafazakâr, liberal ya da ulusalcı kaç Türkü tatmin edebileceğini bilemiyorum.
Kısacası Amerika ‘ılımlı İslam’ dediğinde askerin rolünün arttığı, hatta darbeden dolayı müdahalelere kadar siyasetin göbeğinde yer aldığı Batıcı, laik bir ülke anlamaktadır. Bunun söylerken elimizde kanıtlarımızda var. Bugün Washington’daki hemen hemen tüm neo-con güç odakları AKP aleyhinde çalışmaktadır. Zeyno Baran başta olmak üzere neo-con Türkiye ‘uzmanları’ Türkiye’de askeri darbenin meziyetlerinden bahsediyorlar. Zeyno Baran’ın kocası ve Dışişleri Bakanlığı’nın Türkiye’ye bakan ismi Bryza ise Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığının Türkiye’de gerginliği nasıl arttırabileceğini anlatıyor. Diğer neo-con kuruluşları AKP’nin aldığı % 46’yı aşan oyun aldatıcı olduğunu, bu partinin Hristiyan ve Yahudi düşmanı olduğunu her vesileyle ifade ediyorlar. Seçimlerden hemen sonra bu kuruluşlardan birine bağlı başka bir Türk uzmanın AKP’yi Hristiyan düşmanı ve Batı karşıtı gösteren makalesinin son derece saygın bir Amerikan gazetesinde yayınlanması da bir tesadüf değildi.
***
Önümüzdeki günlerde Washington’daki militarist lobi daha aktif olacak. Türkiye’de siyasi sistemdeki her hata bu başkentte kriz haline getirilecek. Türkiye’deki liberal demokrasinin gelişmesinden yana olanlar bu çabaları için ABD’den bir destek geleceğini sanıyorlarsa yanılıyorlar. ABD’nin, en azından köktenci neo-conların hayalindeki Türkiye ‘ılımlı İslam’ ya da ‘ılımlı laik’ bir ülke değil. ABD’nin istediği Batı yanlısı ve ABD ile her türlü işbirliğini yapan, 1 Mart Tezkeresi’ndeki gibi davranamayacak kadar demokrasisinin geliştirilmesine izin verilmiş, Pakistan’dan biraz daha demokratik bir ülke. Fakat herkes ABD’yi kendi niyetine göre okuyor. Bu nedenle herkes birbirini Amerikancı olmakla suçlarken, kapı arkalarında “bizim böyle konuştuğumuza bakmayın, Türkiye’de sizin asıl dostunuz biziz” mesajını vermeye çalışıyor.
Taraflar birbirlerinin gözlerini oymaya ve ABD’ye hoş görünmeye çalışırken bundan yararlanan yine ABD oluyor. Türkiye’nin Irak dışında tutulması, buna karşın PKK kamplarının hala Irak’ta kalmasının en önemli aracı bu olmadı mı?
15 Ağustos 2007
0 Comments:
Post a Comment
<< Home