emreiseri

Monday, September 10, 2007

Piyasa Devleti ve Turkiye

24.08.2007 Yigit Bulut
'Piyasa devleti' ve Türkiye'de cumhurbaşkanı seçimi
Bir ülkede devletin ana yapısını korumak ve kollamakla görevli kurumlar bile 'aman piyasa bozulur' korkusu altında görevini yapamaz hale gelmişse, orada artık tek bir hakim vardır: Yeni imparator piyasa.

Biraz karışık ve doğru anlatılamadığı zaman ciddi yanlış anlaşılmalara yol açabilecek bir başlık. Sakin bir şekilde birlikte açmayı deneyelim. Size bir soru sormak istiyorum: Fransa’nın cumhurbaşkanı kim? Dünyada tarihi olan ve genel akışa müdahale etmiş birkaç milletten biri olan Fransızların cumhurbaşkanı, geçmişi Amerikan ajanlığı ile suçlanacak kadar karışık olan Yahudi asıllı bir Macar.
Ne güzel değil mi, koca Fransa’da başka adam kalmamış! Peki Almanya’da şansölye kim? Doğu Almanya’dan “bir ev kadını”. Şaka gibi! Koca Almanya “çorabıyla ayakkabısını” ahenk içinde seçmekten aciz 1989’a kadar dünya genelindeki gelişmelere duvar arkasından bakmış Merkel’e emanet.

Seçkincilik bitiyor mu
Örnekler sadece Fransa ve Almanya ile de sınırlı değil. Peki “lider” profilinde neden böyle bir dönüşüm var? Halk kendi içinden adamları mı seçiyor? Seçkincilik bitiyor mu? Bu soruya cevap ararken yukarıdaki örneklerden tamamen bağımsız olarak yeni bir noktaya değinelim. Türkiye’de AKP’nin iktidar olması, Gül’ün cumhurbaşkanı seçilme yoluna girmesi, “halkın kendinden olanı seçmesine” örnek değil mi?
Cevaba yurtdışından başlayalım. Eğer Sarkozy, Fransız halkının içinden biriyse, eğer Amerika her Fransız vatandaşına bu kadar hakimse o zaman ciddi sorunlar var. Veya eğer Merkel ortalama bir Alman vatandaşının kalitesini yansıtıyorsa, orada da durum bayağı karışık.

Küresel güçler hakim
Bu şahısların iktidar olmalarının halktan olmalarıyla hiçbir alakaları yok. Sistemdeki değişimin yansımaları. Daha açık ifadesiyle, ulus devletlerin yerini küresel güçlere bıraktığı bir yapıda ülkeyi yönetenlerin bu kumaştan olmaları gayet doğal. Düşünsenize, küresel güçler koca Alman İmparatorluğu ile dalga geçiyorlar, Almanya’yı Merkel yönetiyor. Cevabın Türkiye’li kısmına gelince. Biraz daha karışık ve tanışmamız gereken, başlıkta da geçen bir kavram var, piyasa devleti.
Ne demek? Bu ifade bana ait değil, Jacques Attali’nin “Geleceğin Kısa Tarihi” isimli kitabından alınmış bir cümle. Devamı da var, Attali aynen şöyle diyor:“Para kendisine zarar verecek her şeyin sonunu getirecektir, buna yavaş yavaş yok edeceği devletler hatta Amerika Birleşik Devletleri de dahildir. Dünyanın biricik yasası haline gelen piyasa, ‘hiper-imparatorluk’ diye adlandıracağım yeni bir döneme girmektedir.”

Yeni imparator: Piyasa
Evet, piyasa devleti kavramının özünü bana göre çok değişik bir çalışma olan Attali’nin eserinden alıntıladığım birkaç cümle ile aktarmaya çalıştım. Bu kavram aslında özü itibarıyla çok yeni de değil. İlk versiyonlarını bütün dünya 1980 ve 1989 sonrası tanıdı. Türkiye’ye “benim memurum işini” bilir sloganıyla yansıyan “yeni imparator” piyasa, Amerika’da daha da açık ifadeler buldu.
“Piyasa, sivil toplum, herkese eşit şans” gibi kavramlar havalarda uçuşurken devlet olduğunu sandığımız birçok ülkede inanılmaz skandallar ortaya çıktı. Güzel bir örnek mi istiyorsunuz: Enron skandalı. Bush Ailesi’nin, Enron’un kurucuları ile ilgili söyledikleri cümleleri hatırlayın; “enerji piyasasının serbestleşmesine yaptıkları katkılardan dolayı onlara teşekkür borçluyuz.” İşte büyük devlet Amerika, işte serbestleşme-piyasa algılaması altında olanlar.

Türkiye değiştirildi
Bizle alakası ne? Geldiğimiz noktada “benim memurum işini bilir” kavramından daha mı ilerideyiz? Türkiye’de de süreç bütün dünya ile aynı anda başladı ve ivmelendi. 1980 askeri darbesi ile ulusal devletin, piyasa devlerine dönüştürülme süreci, toplum yeterince depolitize edildikten sonra Turgut Özal ve ekibine ihale edildi. Kavramlar hızla yıpranırken, “para en yüce değerdir” anlayışı toplumun ana algılama damarı içine yerleşti. 1980-2001 arasında kendi çapımızda piyasa devleti ile mücadele ettik.
11 Eylül saldırısı sonrası ortaya çıkan “tez-antitez” ve özellikle 2003-2007 arasında dünya piyasalarında yaşananlar, mücadele etme şansımıza ve kapasitemizi neredeyse yok etti, ulus devletin bileşenleri süratle el değiştirdi, yok edildi ve Türkiye laik, üniter bir devletten tam bir piyasa devleti haline getirildi.
Örnek mi istiyorsunuz? Bir ülkede devletin ana yapısını korumak ve kollamakla görevli kurumlar bile “aman piyasa bozulur” korkusu altında görevini yapamaz hale gelmişse, her birim “piyasa sopasıyla korkar” hale gelmişse, orada artık tek bir hakim vardır; “yeni imparator piyasa”.
Sonuç: Yukarıdaki örneklemelerde Türkiye’deki politikacılar için hiçbir tespitte bulunmadım. Yine bir tek kelime etmeyeceğim. Tek söyleyeceğim, Türkiye’de Gül cumhurbaşkanı olabiliyorsa ve buna tepki gelmiyorsa, neden-sonuç ilişkisi ve kavramlar bu yazıda anlatılıyor. Ortaya koyması benden “sentez” sizden.

0 Comments:

Post a Comment

<< Home