Küreselleşen piyasalarda krizler ve Türkiye ekonomisi
Dünyada ekonomik güç dengesinde değişmeler var. Çin var, Hindistan var, en önemlisi petrol gelirleri ile güçlenen Körfez ülkeleri var. 1970'lerde petro dolarlar nasıl geridönüşüme sokulur diye konuşurduk; 30 kusur yıl sonra bunların adı 'Sovereign Wealth Funds' denilen, resmi rezerv dışı birikimler oldu
31/01/2008
31/01/2008
SEMA KALAYCIOĞLU Dünya ekonomisi 1970'li yıllardan bu yana sürekli krizlerle yaşıyor. Bu krizlerin kimi reel, kimi finansal. Kimi finansal başlayıp reel devam eden; kimi yerel, kimi bölgesel. Ama giderek serbestleşen bir dünyada çoğu kez sınır tanımayıp, kürenin tümünü etkileyen nitelikte. 1970 ve 1980'lerin başında petrol krizini ve yarattığı durgunluğu yaşadı dünya.
1987 ve 1988'de konu, yıkıcı gücü büyük iki borsa ve kredi kriziydi.
1990'lara AB para krizi ile başladık.
12'ler 1993 krizinden alnının akı ile çıktı. 1999'da para piyasalarına ECB gibi yeni bir kaleyi de getirip oturttu. Fevkalede denetimli bir çizgiyi, liberal ekonomi çığırtkanlığıyla sürdürdü, sürdürmekte.
Meksika, Arjantin ve Brezilya da Peso krizlerinden usturupla çıktılar. Yepyeni bir enflasyonsuz dünya ile tanıştılar. Asya krizi, Çin gribinden beterdi. Patladığı ülkede çabuk söndü sönmesine de o koskoca ekonomi Japonya'yı bir 10 yıl boyunca sarstı durdu. Asya krizini, Rusya krizi izledi. Bu krizlerde çoğu zaman IMF yangın hortumuyla su getirdi. Ödeyemeyenlerin borcunu ödedi. Bedava akıl ve reçete dağıttı. 2000'li yılların ikinci yarısında, Japonya tamamen krizden çıktı mı, çıkacak mı? Önce durgunluğun pençesine kim düşecek derken bakın 2008'le birlikte neler oldu!
En büyük ekonomi
Bütün bu yıllarda dünyanın en büyük ekonomisi ABD ne yaptı? 1971'de dünyanın yükünü omzundan silkeleyip attıktan sonra, petrol krizleri, 1980'li yılların sonunda borsa krizi, 1990'lı yılların ilk yarısında ise bütçe krizi ile yüzleşti. 1990'lı yılları Clinton ve kurmaylarının yarattığı güvenli ortamda, Greenspan gibi usta bir para kaptanı sayesinde başarıyla aştı ama önce hedge fonları denilen ucubelerin sonra da dot com denilen yeni zaman işlerinin arasında epey debelendi.
Kâbus gibi kulelere çarpan uçaklar ile yaşanan 11 Eylül yetmiyormuş gibi, yolsuzluk skandalları devin gövdesindeki devleri sarstı. Enron krizi ile ipliği pazara çıkan ABD, Irak ile dünyaya ateş ve kan kusturdu. Savaş ile işsizine iş ve kötü bir uğraş buldu. Uzun yıllar onca zenginliğine, onca savurgan tüketimine rağmen unuttuğu evsizine ev bulmak için yaptığı işler de ayağına dolandı ve işte bunun adı sub-prime morgage krizi. Beklenen misafir durgunluk ve enflasyon tehlikesi, ABD nin kapısında. Artık bu yeni bir kriz mi, değil mi?
Geçici mi kalıcı mı onunla uğraşıyoruz.
Evet geçtiğimiz hafta başında dünya borsalarında yaşanan bir panikti. Ancak 1987'deki 'Kara Pazartesi' değildi. Bence çalkalandıkça daha fazla yerine oturuyor küresel ekonomi. ABD kesenin ağzını açtı ki ekonomi siesta'ya çekilmesin. Bu arada birileri hisseleri borsalara boşalttı. Ama alan oldu ki satıldı hisseler. Sadece kotasyonlar aşağıya indi, çıktı, iniyor, çıkıyor. Bir yerde başlayan güven kırılması, hemen başka yerlere sirayet ediyor. Piyasalar tetiklenen faylar gibi. Hareketliliğin merkez üssü bu defa Türkiye ve Akdeniz'in doğusunu içine alan tektonik bölgenin dışında kaldı. Ama dalgaların boyu buralara erişecek kadar uzun.
Bana kalırsa bu iş kısa bir süre daha devam edecek. Piyasalar Nisan-Mayıs ayı gibi tamamen kendine gelebilir. Eğer, Societe General gibi birkaç yolsuzluk ve birkaç siyasi olay daha patlamazsa, kriz yaz aylarında tamamen tatile çıkabilir. Ama bu fon yönetimi vs. gibi işlerde bal tutan parmak yaladığı, hedge fonları ise hiçbir kayıta sığmadığı için, birileri, bazı kurumlar, hatta bazı ülkeler, bu toz dumandan kârlı, bazıları ise zararlı çıkacak. Eminim yine en güçlü en kârlı çıkacak. Ancak, dünyada ekonomik güç dengesinde değişmeler var. Çin var, Hindistan var, en önemlisi bir kez daha petrol gelirleri ile güçlenen Körfez ülkeleri var. 1970'li yıllarda, petro dolarların nasıl geridönüşüme sokulması mümkün olur diye konuşurduk. 30 küsur yıl sonra bunların adı 'Sovereign Wealth Funds' denilen, resmi rezerv dışı birikimler oldu. Demek ki bir kez daha petrol gelirlerinin geridönüşümü düzeltici mekanizmayı harekete geçirebilir. Bu arada Davos zirvesinin sarsıntılarla eşanlılaşması çok iyi oldu. Zirvenin katılımcıları, sorunları birlikte değerlendirdi. Küresel sıkıntılar çok daha çabuk yayıldığı için, ülkeler işbirliği yapmaya daha fazla gönüllü. En azından birbirlerinin önünü kesmeyecekler ve kriz yönetimini birlikte gözetecekler. Üstelik artık yeni sanayileşen ülkeler de bu işbirliği ve gözetimde aktif taraf.
Türkiye, ister dış, ister iç kaynaklı olsun 30 yılı aşkın bir zamandır boğuşa boğuşa krizlerle yaşamayı ve onların altından kalkmayı, Türk ekonomi bürokrasisi kriz yönetimini öğrendi. İhtiyatlı politikaları içeren ve toplumsal uzlaşmayı ihmal etmeyen şok kararlardan fayda gördük. İşbirliğinin ve sorgulamayı ihmal etmediğimiz reçeteleri disiplinle uygulamanın önemini gördük. Türkiye, son 25 yılda, küresel ekonominin bir parçası oldu. Onun için küresel piyasalarda olandan bitenden elbette etkilenecektir. Ancak bu etkilenmeyi en aza indirmek, hatta kârlı çıkmak söz konusu olabilir. İstikrarlı piyasalar, sermaye kaçışlarını doğal olarak önler, hatta başka yerlerden kaçan sermayenin sığınacak limanı olur.
O halde istikrarı bozmayalım. Özellikte Körfez'in petrol kaynaklı fonları, bizim piyasaya akarsa elbette ekonomik olarak kazanırız. Ama o akılcı bir sermaye; bizden istediği, laik düzeni, 85 yılın kazanımlarını, teslim almak değil. Bizden istenmeyeni vermek gibi bir çaba içine girmeyelim. Kaldı ki istenen eğer bu ise, onu da biz vermeyelim. Yapmamız gereken en önemli şey, para otoritesini, politikaları ile baş başa ve alışık olduğu Ankara'da rahat bırakmak ve toplumu germemek. Gerilen ortamlarda güven kalmazsa bundan toplum olarak zararlı çıkarız.
Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu: Işık Üniversitesi öğretim üyesi
Haberin adresi: /haber.php?haberno=246026
0 Comments:
Post a Comment
<< Home