emreiseri

Monday, November 03, 2008

Türkiye üzerine bir komplo teorisi
BTC'nin güzergâhı neden değişti?


BOTAŞ eski Genel Müdürü ve BTC'nin fikir babası Mete Göknel, ilk güzergâhın farklı olduğuna dikkat çekiyor. Göknel'e göre, yapılan anlaşma gereği, Türkiye'yi de içine alacak bir Kürt Devleti kurulmak istenirse kuzey sınırı güvence altına alınabilir.
Hazar petrollerini dünya pazarına ulaştıracak BaküTiflisCeyhan (BTC) ham petrol boru hattı yaklaşık bir yıldır faaliyette. Ceyhan'dan ilk petrol, boru hattının ilk konuşulmaya başlandığından tam 14 yıl sonra geçtiğimiz yılın mayıs ayında Ceyhan terminalinden yüklendi. Aradan geçen sürede yüzün üzerinde gemi milyonlarca varil petrolü uluslararası pazarlara götürmek üzere terminalden demir aldı. BTC, hem Türkiye'ye hem de hissedarlarına milyonlarca dolar kazandırıyor. Türkiye'nin bölgede elde ettiği stratejik önem cabası.BOTAŞ eski Genel Müdürü Mete Göknel, BTC petrol boru hattının fikir babası. Hatta zamanın bürokratları projeyi "Mete'nin Ütopyası" olarak adlandırıyormuş. Bu nedenle asrın projesinin devreye alınmasını konuşmak için ziyaret ettiğimiz Göknel, daha önce dile getirilen ancak pek dikkat çekmeyen bir durumu gündeme getiriyor. BTC hattının sınırıyla sözde Kürdistan'ın sınırının çakışmasına vurgu yapan BOTAŞ eski Genel Müdürü, ilk projenin farklı olduğunu belirtiyor. "Ben görevden alındıktan sonra hat bir süre sürüncemede kaldı ve güzergâhı değişti" diyor. BTC projesi nasıl başladı? Şubat 1992'de BOTAŞ Yönetim Kurulu Başkanlığı görevine geldim. O dönemde bizde petrol boru hatları ile ilgili başlamış bir şey yoktu. Sadece 1991 yılının sonunda o zamanki Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın Türkmenistan'a yaptığı bir ziyarette yapılmış "bir çalışma grubu kurulsun" diye bir anlaşma vardı. O da Türkmen gazının Türkiye üzerinden Avrupa'ya satışı ile ilgili. Tekfen de bu işin içindeydi o zaman. Onlar da İran üzerinden gelen bir rota üzerinde çalışıyorlardı. Petrol ile ilgili bir çalışma yoktu. Ancak şöyle bir haritaya baktığınız zaman bu şirketlerin yani Hazar havzasındakilerin hiçbirinin uluslararası pazara çıkış rotası olmadığı için Türkmen gazının yanında biz ağırlığı petrole vermeyi kararlaştırdık arkadaşlarımızla. Fikir mimarı benim diyorum çünkü ondan evvel hiçbir kayıtta geçmiyor. İlk önceleri çevremde ve hatta bakanlıkta bile "Mete'nin Ütopyası" diye anıyorlardı projeyi. O dönemde işin içinde olan BP, Amoco, Statoil gibi bütün şirketler karşıydılar Türkiye üzerinde Ceyhan'a inen projeye. Karşı olma gerekçeleri neydi peki? Karşı olma gerekçelerinin ekonomik ve teknik olduğunu söylüyorlardı ama biz onlara ekonomik ve teknik yapılabilirliğini hep anlattık. Ona rağmen devamlı karşı çıkıyorlardı. Mesela maliyetlerde 50 ila 100 bin dolar oynayacak rakamları bile biz onlara anlatıyorduk. "Rantabl" olmadığını söylüyorlardı. Sürekli olarak Karadeniz'e çıkacak hatlarla ilgileniyorlardı. Ve daha sonra da gemi taşımacılığı ile boğazlardan geçirmeyi planlıyorlardı. Supsa ya da Novorossisk'e çıkacak hattı savunuyorlardı. Boğazları geçemez dediğimiz zaman ise Trakya'yı baypas edecek hattı ileri sürüyorlardı. İğneadaİbrikbaba'ya gidecek bir hattın daha uygun olacağını sürekli olarak empoze eder durumdaydılar. Biz onlara "hayır" dediğimiz zaman bize, BurgazDedeağaç hattını aba altından sopa gösterir gibi koydular. Bunun da maliyetlerinin yüksek olduğu ortadaydı. Bir tek makul olan Ceyhan rotasıydı. Bana göre o zaman buna karşı gelmelerinin, zorluk çıkarmalarının bir sebebi de o zamanki çalışmalarda boru hattını BOTAŞ, yani Türkiye yapıyordu. Boru hattını Türkiye sahipleniyordu. Ve projenin yüzde 25'i Türk tarafında oluyordu. Çalışmalar öyleydi. Ama şimdiki durumda biliyorsunuz ki Türkiye'nin TPAO ile sadece yüzde 6.53 payı var. Türkiye'nin payı neden düştü? Nasıl KerkükCeyhan ham petrol boru hattı var; Türkiye içerisindeki bölüm Türkiye Cumhuriyeti'nin malıdır. BTC'nin de bizim topraklarımızda olan kısmı BOTAŞ'ın dolayısıyla Türkiye'nindi. Hattan akan petrol, hattın işletmesi, terminal hepsi. Böylece Türkiye şimdi olduğu gibi taşeron olmayacaktı. Ancak, araya bir sürü inkıtalar girdi, bir nevi sahipsizlik oldu, bu nedenle 1999'da imzalanan son anlaşma ile Türkiye'nin hissesi yüzde 6.53'e kadar düştü. Bu da TPAO'nun Azeri Çıralı Güneşli petrol sahasındaki konsorsiyumunda bulunan hissesine karşılık geliyor. Yabancılar karşıydı dediniz projeye, sonra nasıl ikna ettiniz? Hazar havzasındaki petrolün dünya piyasasına ulaştırılması için çeşitli projeler konuşuluyordu. Bunlar daha çok Hazar'dan Karadeniz'e inen hatlardı. Biz ise bu kadar petrolü Boğazların kaldıramayacağını raporlarla şirketlere anlattık. Böylece yabancı petrol şirketlerinin BOTAŞ projesinin ma liyetlerini artırıcı ve olumsuz kılma amaçlı gayretlerine rağmen Hazar petrollerini Ceyhan'a indirecek boru hattı teklifimiz Şubat 1993'te Bakü'de yapılan toplantıda kabul edildi.İlk rotamız Tiflis'ten geçmiyordu. Onu da söylemem lazım. Ermenistan geçişliydi. Ondan sonra Ermenistan rotasına Azerbaycan karşı olduğu için biz Ermenistanİran sınırından geçen bir proje hazırladık. Onda da sıkıntılar çıktı. Burada sıkıntı uluslararası finans kurumlarından kaynaklandı. Onlar İran'dan geçecek bir projeye, değil 60 km, 6 metre dahi olsa para vermeyeceklerini açıkladılar. Sonra rotayı Bakü yani Sangaçal'den başlayan Kura Nehri Vadisi'nden, Tiflis daha sonra Çıldır Gölü'nün batısından gelip Erzurum'dan da aşağıya Atatürk Barajı'nın doğusundan inerek IrakTürkiye petrol boru hattına bağlayacak şekilde çizdik. Batılı şirketler bize, "Efendim buradan gidemezsiniz, PKK terörü var" dediler. Bunlara bir görüşme sırasında Süleyman Demirel çok güzel bir cevap verdi, o zaman Başbakandı. "Türkiye kendi toprağına, kendi malına sahiptir. Türkiye kendi topraklarında aciz değildir" dedi. Kaç yılında oldu bu görüşme? 1993'ün başlarında. "Türkiye kendi toprağını korumaktan aciz değildir. Gerekirse her metresine bir neferini diker yine sahip olur" dedi. Yani benim o zaman hissettiğim, bunlar bize bu gücü vermek istemiyorlardı. Ama yine de rota değişti... Ondan sonra değişti. Arada çok ilginç gelişmeler yaşandı. Bu projeye emek veren birileri vardı BOTAŞ'ta. Mesela Yaşar Yakış Dışişleri Bakanlığı'nda müsteşar yardımcısıydı o zaman. Benim görevden alındığım 1993'ün Kasım ayında Yaşar Bey Mısır Büyükelçisi oldu. Genel Müdür Yardımcısı Tevfik Okyayüzü dış ekonomik ikili ilişkilerle ilgiliydi. Bütün sözleşmeler ve diğer konular hep Tevfik Bey'deydi. Yakın temasımız vardı. Tevfik Bey Gürcistan'a büyükelçi oldu. Mehmet Ali Bayar, ki ben onun oradaki emeğini inkâr edemem, büyükelçiden çok, gerek hükümet gerekse istihbarat yönü çok kuvvetliydi Bakü'de. Onun çok yardımı olmuştur. Mehmet Ali Bayar da New York'a tayin edildi. Bunların hepsi aynı ayda mı oldu? Evet. Deniz Bölükbaşı vardı yine, Dışişleri'nde boğazlarla ilgili dairenin başındaydı. O arkadaşı mız da bu uluslararası toplantılarda bu şirketlere boğazlardan geçilemeyeceğini sürekli anlatıyordu. Bilhassa İstanbul Boğazı'ndan geçilemeyeceğini savunan bir arkadaşımızdı. O da dışarıya tayin oldu. Yani birden enteresan bir şekilde 1993 sonunda bir boşluk oluştu. Ben görevden alındım, 12 ay içinde öbür arkadaşlar da başka yerlere tayin oldu. Proje takip edilmedi. 1994 sonunda olmayacak bir şekilde İngiliz Brown Roots firmasının çıkardığı BaküSupsa erken petrol boru hattı diye bir proje ortaya çıktı. Ve Türkiye de bunu sahiplendi maalesef komşunun bahçesinden geçen yolu. Bayağı bir süre bunun üzerine çalışmalar yapıldı. Ve o dönemde de Ceyhan ikinci plana atıldı. Zaten Karadeniz'e o petrolün çıkarılması Türkiye'nin bütün savunduğu boğazlar ve diğer bütün tezlerine karşıydı. Peki, Türkiye neden kendi tezlerine tamamen karşı bir projeyi sahiplendi sizce? Anlaşılabilir bir şey değil çünkü. Tamamen "hissi" gibi geliyor bana. Ama sonunda çok kısa bir zamanda bu proje de fos çıktı. Ondan sonra Mesut Yılmaz zamanında yeniden Ceyhan projesi alevlendi. Ve o dönemde Alman PLE firmasına bu proje yaptırıldı. Ve bir baktık ki Erzurum'a kadar hat bizim çizdiğimiz gibi geliyor. Erzurum'dan sonra daha batıya gidip Sivas'tan Ceyhan'a iniyor. Rotanın değişmesini kim istedi sizce? "Yabancı petrol şirketleri böyle istiyorlar" dendi. Daha uzun oluyor eskisine göre. Evet daha uzun. Ayrıca daha da pahalı. Şimdiki hattın maliyeti 1.9 milyar dolara çıkıyor. Bizim çizdiğimiz rota inşa edilseydi maliyeti daha az olurdu. Ayrıca, Kuzeydoğu Anadolu fay hattının üzerinde. Bizim hiç aklımıza gelmemişti ilk projeyi belirlerken. Sizce nedir o zaman sebep? Bana bir arkadaşım 23 sene evvel bir notla birlikte bir harita yolladı. Notta, "Boru hattının proje rotasının Türkiye'deki Kürdistan diye tarif edilen bölgenin sınırı olduğunun farkında mısın?" diye yazmış. Bu harita bir Amerikan sitesinde yayınlanmış (www.globalsecurity.org/military/world/ war/kurdistanmaps.htm). Ondan sonra o siteye girdim. Altı tane haritayı indirdim. O haritalarda tarif edilen sınırların üzerine bakarsanız, BaküTiflisCeyhan'ın Türkiye'deki rotasının Kürdistan sınırının tam üstüne geldiğini görüyorsunuz. Ondan sonra komplo teorilerine gidiyorsunuz. Komplo teorilerinde de şu çıkıyor: Hükümetlerarası anlaşmada güvenlik maddesi bulunuyor. Buna göre Türkiye'nin boru hattı sahiplerine verdiği bir güvence var. Çünkü boru hatları artık yabancının. Bu güzer gâh da yabancının, onu yabancıya verdiniz. Gerek içindeki petrolün, gerekse pompa istasyonundan, boru hattından adamlarına kadar güvence altına alınacağına dair teminat veriyor Türkiye. Eğer bunda Türkiye bir zafiyet gösterirse o zaman konsorsiyumun yani boru hattının sahibi olan BTC konsorsiyumunun özel güvenlik sistemi kurma hakkı var. Özel güvenlik dediğiniz zaman da bir otel işletmesi ya da site güvenliği gibi düşünmeyin, uluslararası güvence isteyebiliyor. Örneğin NATO gibi. Uluslararası güvence dediğiniz zaman kendi toprağınızda yabancı askerleri kabul ediyorsunuz. Gürcistan bunu yaptı. Şu anda Gürcistan'da uluslararası güç bulunuyor. Boru hattının güvenliğini uluslararası güç sağlıyor. Uluslararası güç dediğimiz zaman da yüzde 90'ını ABD askerlerinin oluşturduğu bir sistem. Çok enteresan bir şey bu. Tamam bu bir komplo teorisi ama olaylar bizi bir yere doğru taşıdı. Bir bakıyorsunuz ileride burada böyle bir güvenlik şeridi oluşabilir. Olmaz ama, bunlar yarın öbür gün Türkiye'yi bölüp de Kürt devleti kurmak isterlerse, bu yeni devletin güvenliği otomatikman sağlanmış olacak. Kıbrıs'taki yeşil hat gibi öyle bir hat meselesi bile gündeme gelebilir. Eğer Türkiye bir zafiyet gösterirse. Peki bu duruma karşı alınmış bir önlem var mı şu anda Türkiye tarafından?Şu anda hiç kimsenin rahatsızlık duyduğuna inanmıyorum. Bu durum hiç gündeme bile gelmiyor. Sözleşmedeki bu madde gündeme bile gelmiyor. Bunu bir kez Necdet Pamir gündeme getirdi. O da bir televizyon programındaydı yine orada da beraberdik. Ondan sonra işledi ama konu bu. Maalesef bunlar örtüşüyor.Ha, Türkiye'nin ondan bir haberi var mıydı, yok muydu onu bilemem. Kasten mi böyle bir rotayı PLE çizdi, onu da bilemem. Bunda konsorsiyum lideri olarak BP'nin bir yönlendirmesi oldu, olmadı da diyemem. Peki siz nasıl yorumluyorsunuz? Çünkü ben bakınca birkaç değişik yorum yapılabileceğini düşünüyorum. Tabi burada daha güvenlikli bir bölgeden boru hattının geçmesi tercih edilebilecek ve anlaşılabilir bir durum. Ancak rotanın hemen hemen sınır çizer gibi geçirilmiş olması son derece rahatsız edici bir durum. Onu söylemek lazım. Burada bir problem var diye problemi çözmemeye ondan kaçınmaya çalışmak da bir zafiyet göstergesidir. Bu da pek şık değil.

http://www.globalenerji.com.tr/hab-23000204-101,34@2300.html

0 Comments:

Post a Comment

<< Home