“ ...Petrol ve gaz sadece uluslararası piyasalarda ticareti yapılan mallar değildir. Bu kaynakların ve bulundukları bölgelerin kontrolü stratejik değer teşkil etmektedir ”
[1] . Bu durum zengin doğal kaynaklarından dolayı tarihsel stratejik rekabetelere sahne olan ve Avrasya’nın merkezinde yer alan Hazar bölgesi incelendiğinde açık bir şekilde gözlemlenebilmektedir. Bu stratejik rekabetler en belirgin halini yirminci yüzyılda iki dünya savaşıyla kendini göstermiştir.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ’nin (SSCB) 1991 yılında dağılmasına kadar geçen süreçte , sözkonusu bölge dış müdahalelere kapalı kalmıştır. İlerleyen yıllarda , bölgenin zengin doğal kaynakları dış güçlerin etkisi altına girmeye başlamıştır . Böylece , tarihte bir kez daha bu bölge stratejik rekabetlere sahne olmuştur. Zengin enerji kaynaklari da bu stratejik rekabetleri tetiklemiştir. “Geniş petrol ve doğal gaz rezervleriyle Hazar Denizi havzası ABD , büyük Avrupa güçleri , Rusya , Japonya ve Çin arasındaki rekabete sahne olmuştur. Ulusötesi şirketler ile beraber bütün büyük güçler bölgede ittifak , imtiyaz ve muhtemel boru hatları arayışına girişmişlerdir”
[2].
Irak savaşı sonrasında büyük oranda Körfez petrollerini kontrolü altına alan ABD , Hazar bölgesi petroline bağımlı değildir. Bu yolla , Amerikanın bölgeye olan ilgisinin iktisadi çıkarların ötesinde olduğunu iddia etmek yerinde olacaktır. Aslında , Amerika’nin bölgedeki çıkarları Soğuk Savaş yıllarında oluşturmuş olduğu himaye sisteminin yeniden inşasını amaç edinen ‘Büyük Stratejinin’ parçasıdır. Washington , bölgedeki temel birleşme kanalı olan Hazar petrollerinin dünya piyasalarına ulaştırma yollarının siyasi kontrolünün sağlanmasıyla , Amerika’yı dışarıda bırakacak bölgedeki potansiyel güç konsolidasyonlarının önüne geçmeyi hedeflemektedir.
“Azebaycan , Kazakistan ve Türkmenistan liderleri hidrokarbon kaynaklarının geliştirilmesini ekonomik zenginliklerinin köşe taşı olarak görmektedir”
[3]. Halbuki , Hazar denizinde kıyısı olan ülkelerin denize çıkışı mevcut değildir. Bir başka ifadeyle , bu ülkelerin petrol kaynaklarını tankerler yoluyla dünya piyasalarına ulaştırmaları mümkün değildir. Bu yüzden , bu ülkelerin petrollerini bir çok ülkeden geçecek şekilde boru hatları vasıtasıyla ulaştırması gerekmektedir. “Bu yüzden , potansiyel boru hattılarının hangi komşular üzerinden geçeceği konusu hem bölgesel hem de uluslararası aktörlere ek olarak petrol şirketleri için birincil önem arz etmektedir”
[4] . Bu noktada belirtilmelidir ki , boru hattı inşası ve rotası, üzerinden geçtiği ülkeye sadece çeşitli ulaştırma gelirleri sağlamakla kalmayıp , petrole ulaşım ve petrolün akışında da ülkelere siyasi iltimas sağlar. “ Bu neden dolayı , inşa edilecek olan boru hattının seçimi son derece karmaşık bir süreçtir. Bir çok tarafla hassas müzakereleri gerekli kılar. Yakın bir döneme kadar Hazar bölgesinde var olan enerji taşıma yolları sadece Sovyetler Birliğini birbirine bağlamak üzere inşa edilmiş ve bir tek Rusya’dan çıkışı olan boru hatlarıydı. Hazar petrolünün ve gazının boru hatları yoluyla taşınması Rusya’nın Karadeniz’deki Novorosiisk limanında son bulmaktaydı. Halbuki , bu boru hatları 1990’ların iktisadi ve siyasi dinamiklerine uygun değildi”
[5] . Bu bağlamda , bir çok potansiyel boru hattı projeleri ortaya çıkmışır. Bu noktada şu hususun altı çizilmesi gerekmektedir : “İlerleyen yıllardaki boru hatları ve büyük yatırım kararlarında iktisat değil , siyaset belirleyici olacaktır”
[6] . Amerikan siyasetçileri hangi projenin gerçekleştirileceği konusunda önemli roller oynamaktadırlar.
Bölgede ABD’ye en önemli iki rakip devlet Rusya ve İran’dır. Amerikan algılayışına göre; bu iki devlet Amerikanın ‘ Büyük Stratejisi’ olan Soğuk Savaş yıllarında oluşturulmuş olan himaye sisteminin Avrasya bölgesinin merkezine doğru genişletilmesine engel olma potansiyeline sahiptir. Rusya ve İran’ın bölgedeki coğrafi konumu, boru hatlarının yönünün belirlenmesindeki stratejik hesaplamalarındaki en önemli belirleyici unsurlarından biri olarak önümüze çıkmaktadır. Bu noktada belirtilmelidir ki , Rusya yeni bağımsızlığını kazanmış olan devletleri doğal etki alanı olarak , bir başka ifadeyle ‘arka bahçesi’ olarak nitelendirmektedir. Washington , Moskova’nın bölge üzerindeki etkisini azaltmak amacıyla Amerikanın önde gelen stratejistlerinden Zbigniew Brzezinski’nin geliştirmiş olduğu ‘küresel çoğulculuk’ kavramına paralel olarak bu devletlerin ulus-devlet inşaa süreçlerine ve iktisadi-siyasi bağımsızlıklarını sağlamalarına destek vermiştir.
Bu aşamada petrol arz yollarının çeşitlendirilmesi konusu önem kazanmaktadır. Amerika, yeni bağımsızlığını kazanmış devlerlerden geçmek üzere tasarlanmış projelere destek vermiştir. Örnek vermek gerekirse , Washington düşük fizibilitesine ve büyük petrol şirketlerinin İran taşıma yolu konusundaki lobi faliyetlerine rağmen, Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) petrol boru hattı projesine tam destek vermiştir. “ BTC boru hattıı ve taşıma yolu büyük Kafkasya bölgesindeki yeni bağamsızlığını kazanmış devletlerin Moskova’ya bağımlılıklarını azaltmış ve yeni güvenlik oryantasyonu olan ABD ile iş birliği yapma olanağını arttırmıştır”
[7] . Bu yolla , BTC boru hattı ABD’nin himaye sistemini üzerinden boru hattı geçen ülkelere doğru genişletmesine uygun ortamı sağlamıştır. Hattın bölgede en çok petrol rezervlerine sahip olan Kazakistan’a bağlama projesi göz önüne alındığında, BTC’nin önemi çok daha iyi anlaşılacaktır. Bu noktada vurgulanması gereken bir diğer nokta ise ABD’nin BTC vasıtasıyla bölgede etkisini arttırması sadece ABD’nin bölge petrol arzı konusunda daha yüksek sese sahip olamasına yol açmayacak , aynı zamanda Amerikan şirketleri için yüksek karlı yatırımların da önünü açacaktır. Bu şekilde , ABD bölgede yeni etki alanları yaratacaktır. Kısaca , “ boru hattı rekabetinini kazanmanın amacı ne petrol ne de gazdır. Bu rekabeti kazanmak Rusya için bölgede varlığını muhafaza etmek , ABD ve İran için ise bölgede var olma amacı taşımaktadır. İki kıtanın kesişim noktasında yer alan Hazar bölgesinin sunduğu bu jeo-stratejik önem bu rekabete değmektedir”
[8] .
BTC ile ilgili değinilmesi gereken bir diğer konu ise bu boru hattının bölgesel güçlerin Rusya ve İran’a olan enerji bağımlılığının göreceli olarak azaltacak olmasıdır. Örnek vermek gerekirse , AB’nin enerji konusunda Rusya’ya büyük oranda bağımlı olması ABD’nin çıkarlarıyla örtüşmemektedir. Açıkca ; BTC , AB’nin Rusya’ya olan enerji bağımlılığını azaltacaktır. Buna ek olarak , NATO mütefiki Türkiye’nin ekonomik kalkınmasına katkı sağlayacaktır. Bu noktada belirtilmelidir ki , BTC’nin kız kardeşi olarak adlandırılan, Azebaycan’ın Şah denizindeki rezervlerinden ve Gürcistan üzerinden doğal gaz taşıyacak olan Bakü-Tiflis-Erzurum (BTE) hattı, 2006’nın sonlarına doğru hizmete girecektir. Açıkca ; hem BTC hem de BTE , Türkiye’nin bölgede enerji hub ı olma potansiyelini büyük oranda arttıracaktır. İlerliyen yıllarda gerçeğe dönüşmesi muhtemel bir proje olan Samsun-Ceyhan boru hattı projesinin de işlerlik kazanması durumunda, Türkiye’nin potansiyelini oldukça artacaktır.
Bölgedeki Amerikan çıkarlarıyla ilgili üzerinde durulması gereken bir diğer husus ise İran dışındaki Hazar havzası kıyı ülkelerinin Petrol İhraç Eden Ülkeler Teşkilatı’na (OPEC) üyesi olmamalarıdır. “ Hazar petrolü OPEC petrolü değildir. Bunun anlamı; bu bölgeden arz edilecek olan petrolün, petrol ihraç eden ülkeler kartelinin fiyatlandırılma ve arz politikalarından pek etkilenmeyecek olmasıdır”
[9] . Suudi Arabistan’ın OPEC içerisindeki önemli pozisyonu ve Kraliyet ailesinin Washington ile olan özel ilişkisi
[10] düşünüldüğünde , Hazar petrolünün Amerikan doları ile ihracının sürdürülmesi gerekmektedir. Amerikan dolarının, dünya rezerv para birimi olması ABD’nin iktisadi gücünün en önemli ögesidir. “ Doların hakimiyeti sırf Amerikan ekonomisinin büyüklüğünden kaynaklanmamaktadır. Bu aynı zamanda iki önemli unsurun bir araya gelmesinden kaynaklanmaktadır : siyaset ve finans...Siyasi anlamda dünya petrollerini kontrol eden devlet , kendi para biriminden (Amerikan doları) satılmasını sağlayama kabiliyetine haizse uluslararası hakimiyetini temin edebilir”
[11]. Euro’nun ortaya çıktığı 2000 tarihine kadar Amerikan dolarının bu hakimiyetine alternatif oluşturabilecek herhangi bir potansiyel rakip rezerv para birimi mevcut değildi. “ Günümüzde , Euro küresel marketin üçte birine tekabül etmektedir”
[12]. Bu bilgilere ek olarak , OPEC ülkelerinden İran ve Venezuela’nın petrol ihracatlarını euro ile yapmak yönünde eğilimleri artmaktadır. “ Petrol ticareti doların hegemonyasını destekleyen en önemli faktör olduğundan , bütün bu gibi eğilimler özelde ABD’nin ekonomisi, genelde Amerikan küresel hegemonyası için potensiyel ve çok önemli tehditlerdir”
[13] . Bu yolla , petrol kaynaklarının ihracatını uzun dönemde Dolar yerine Euro’dan satılmamasının temini için ABD’nin himaye sisteminini Hazar denizi kıyı ülkelerine doğru genişletmesi gerekmektedir.
Çin’in , iktisadi ve siyasi çıkarlarını tamamen ABD’nin aksine seyretmekte, İran ile olan ticaret ilişkilerini geliştirmektedir. Bu durum özellikle enerji konusunda öne çıkmaktadır. İran petrolünün Çin ithalatında birinci sıraya yerleşmesi pek de uzak değildir. Buna ek olarak , Çin özellikle enerji konusunda Kazakistan ile olan ilişkilerini kuvvetlendirmektedir. Kazakistan’ın batısını Çin’e bağlayacak olan muazzam petrol boru hattı 2007’de hizmete girecektir. BTC’nin Kazakistan’a bağlanma projesi işlerlik kazansa dahi , Kazakistan’la yapmış olduğu anşlaşmayla Çin , ülkedeki petrol rezervlerinin aslan payını elde etmiştir. Bu da BTC’nin jeopolitik olarak önemini göreceli olarak azaltacaktır. Görülmektedir ki , Napoleon Bonaparte’ın deyimiyle ‘uyuyan Çin’ enerji talebini sağlamak konusunda da uykusundan uyanmıştır. Özetle , Avrasya Hearland’indeki petrol rezervlerinin ve bu kaynakların akış yönünün siyasi kontrolünü sağlamak ABD için hiç de kolay olmayacaktır.
[1] Mehdi Parvizi Amineh and Henk Houweling , “ Caspian Energy : Oil and Gas Resources and the Global Market” in Mehdi Parvizi and Henk Housweling ( der.) , Central Eurasia in Global Politics : Conflict , Security and Development , Koninklijike Brill : Leiden , 2004 , s.82.
[2] Vassilis K. Fouskas & Bülent Gökay, The New American Imperialism: Bush’s War on Terror and Blood for Oil, Connecticut: Praeger Security International, 2005, s.156.
[3] Gawdat Bahgat , “ Pipeline Diplomacy : The Geopolitics of the Caspian Sea Region” , International Studies Perspectives , Vol.3 , 2002 , s.322.
[4] Bahgat , s.322.
[5] Ibid , p.322.
[6] Stephen J. Blank, “The United States: Washington’s New Frontier in the Transcaspian” in Michael P. Croissant and Bülent Aras (der.) , Oil and Geopolitics in the Caspian Sea Region , Greenwood Press, 2000, p.249.
[7] Brenda Shaffer , “ From Pipedream to Pipeline : A Caspian Success Story” , Current History : A Journal of Contemporary World Affairs , 104, no. 684 , Ekim 2005 , s.343.
[8] Brenda Shaffer, “ US Policy in the South Caucasus in the Second George W. Bush Administration” in Nursin Ateşoğlu Güney and Fuat Aksu (der.) , The Prospects for Cooperation and Stability in the Caucasus , Foundation For Middle East and Balkan Studies ( OBİV ) , 2005 , s.58.
[9] Fouskas & Gökay , s.151.
[10] Bakınız ; Craig Unger , House of Bush House of Saud: The Secret Relationship Between the World's Two Most Powerful Dynasties , Gibson Square Books Ltd. , 2006.
[11] Peter Gowan, “US Hegemony Today” in John Bellamy Foster and Robert W. McChesney (der..), Pox Americana: Exposing the American Empire, Pluto Press, 2004, s. 67.
[12] Tommaso Paddoa-Schioppa , European Central Bank , November 22 , 2002 , http://www.ecb.int.
[13] Fouskas & Gokay, s. 25.