emreiseri

Friday, September 25, 2009

Ruble ile gaz alımı Merkez’in kararını bekliyor

Türkiye ile Rusya arasında yaşanan gümrük krizinin çözülmesinin ardında iki ülke arasındaki ticari ilişkiler de olumlu şekilde seyretmeye başladı. 2009’un başlarında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Rusya’ya yaptığı ziyaret ve ardından Rusya Başbakanı Vladimir Putin’in geçen ay Türkiye’ye gelmesi iki ülke arasındaki ticaretin ruble ile yapılmasına da imkân sağladı. Kriz döneminde iki ülke arasındaki ticari ödemelerde ciddi sıkıntılar yaşandı. Türk işadamları, kriz öncesi ihraç ettikleri malların ödemelerini Ruslardan zamanında alamadı. Ruslar, ödemelerindeki gecikmeye yeterli oranda döviz stokuna sahip olmamalarını gösterdi. Ardından iki ülke arasında yapılan ortak mutabakatla ruble ile ticaret yapılabilmesinin yolu açıldı. Garanti Bankası başta olmak üzere beş Türk bankası, ödemelerin ruble ile yapabilmesi için gerekli altyapıyı oluşturdu. Geçen hafta İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri (İTKİB) tarafından düzenlenen bilgilendirme toplantısı için Moskova’daydık. 300 milyon doları deri sektörünün olmak üzere Rusya’dan yaklaşık 1,5 milyar dolarlık alacağı olan ihracatçılar, ruble ile ticaretten umutlu. Hazır giyim ve konfeksiyon ihracatçıları beş yılda 5 milyar dolarlık ihracat hedefini de şimdiden koymuş durumda. Hatta, Vestel, Efes, Arçelik ve Tofaş gibi şirketlerin ruble ile ihracata başlamış bile. Merkez’in kötü tecrübeleri var İhracatçılar, Türkiye’ye gelecek rublenin Merkez Bankası’nda toplanarak Türkiye’nin petrol ve doğalgaz alımlarında kullanılmasını istemiş, ancak Merkez Bankası böyle bir uygulamayı gerçekleştirmeye yanaşmamış. İhracatçılara göre, bu durum risk teşkil etmeyecek ancak şimdilik bu formül geride kalmış. Aslında, rublenin rezerv para olması konusunda Rusların ciddi açıklamaları ve çalışmaları var. İTKİB Başkanı Hikmet Tanrıverdi, şu anda Avrupa ülkelerinden daha avantajlı olduğumuzu söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Biz o günlerde Türkiye’de toplanacak rublelerin Merkez Bankası kanalıyla toplanması ve Türkiye’nin 29 -30 milyar dolar civarındaki doğalgaz ve petrol ürünleri alımının ruble ile ödenecek şekilde kontratlara eklenmesinin ciddi bir risk olmayacağını söyledik. Doğalgaz anlaşması yaparken bugün döviz kaç para o fiyattan sabitleyip yüzde 10’unu o günkü sabit kurla ruble olarak almayı taahhüt edeceksiniz ve siz o rubleyi toplayıp daha sonra Rusya’ya göndereceksiniz. Ancak, Merkez Bankası üzerinden Libya ve Irak’la daha önce bu tür ufak uygulamalar yapılmış. Banka, her defasında zarar etmiş. Tabi, bunlar siyasi iradenin verdiği kararlar. Merkez Bankası, o nedenle çok karışmak istemiyor. Burada top şimdi Merkez’de. Hükümet, ileride gazın şu kadarını ruble ile alacağız diye bir konuyu masaya getirebilir.” İşlemin başlamasının üzerinden dört ay geçmesine rağmen 1.35 milyar rublelik ticari işlem yapılırken, bunun 450 milyon rublelik kısmı ise tahsilat olarak gerçekleşti. Ruble kullanımın artmasının ardından Romanya ve Ukrayna’nın para birimleriyle de ticaret yapılması için girişimler başlatılıyor.

'Türkiye'de ya da Türklerle Ruble kullan' mesajı işe yaramaya başladı

ÇAĞRI BİLGİN

Ekonomi / 10/09/2009
'Ruble ile ticaret' Türk şirketlerinin Rusya'dan 1 milyar dolarlık alacağının tahsili için önemli. Tanrıverdi, 'Bu tek başına bir çözüm değil ama bir pazarlama stratejisi' dedi. Garanti de, dört ayda 1.35 milyar rublelik para transferine aracılık etti
MOSKOVA - İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Yönetim Kurulu Başkanı Hikmet Tanrıverdi, Rusya’ya yapılan hazır giyim ihracatını, beş yıl içinde 260 milyon dolardan 5 milyar dolara çıkarmayı hedeflediklerini bildirdi. İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon ihracatçı Birlikleri (İTKİB), Rusya’da faaliyet gösteren sektör firmaları için Türkiye’nin Moskova Büyükelçiliği’nde rubleyle ticaret konusunda gelinen son durumu anlatmak amacıyla bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantıda konuşan Tanrıverdi, Türkiye’nin geçen yıl Rusya’ya hazır giyim ve konfeksiyonda 860 milyon dolar, tekstilde ise 804 milyon dolarlık ihracat yaptığını, bu rakama Rusya ile ticaretin önemli bir kısmını oluşturan bavul ihracatının dahil olmadığını ifade etti. Hikmet Tanrıverdi, yaşanan global ekonomik krizden dolayı Rusya pazarının da önemli ölçüde daraldığına işaret ederek, 2009’un ilk altı ayında Rusya’ya yapılan tekstil ihracatında yüzde 51’lik bir düşüş yaşandığını kaydetti.4.56 milyar dolar olurRusya’nın, hazır giyim ve konfeksiyon ile ilgili ithalat yapan ilk 10 ülke içinde dokuzuncu sırada yer aldığına dikkati çeken Tanrıverdi, şöyle konuştu: “Rusya’nın 2008 yılında konfeksiyon ithalatı 13 milyar 834 milyon dolar. Ülkenin 45 milyar dolar civarında konfeksiyon pazarı var. Türk konfeksiyon sektörü bunun sadece yüzde 10’unu ele geçirebilse, 4.5 milyar dolarlık ihracat hacmine ulaşırız. Türkiye’nin hazır giyim ihracatı da 10 milyar dolar olarak düşünüldüğünde, bu rakam üçte bir oranında artışa denk geliyor. Genel olarak da Rus piyasasına baktığımızda bu yüzde 10’u çok rahatlıkla yakalayabileceğimizi görüyoruz. Hazır giyimde beş yıl içinde Rusya ile ihracatımızı, 260 milyon dolardan 5 milyar dolara çıkarmayı hedefliyoruz. Firmalarımız fason üretimden markalaşmaya doğru ciddi adımlar atıyor. Ruble ile ticaret yaygınlaşırsa bu hedefimize daha kolay ulaşabiliriz. Ruble ile ticareti de aslında pazarlamanın bir parçası, stratejisi olarak görüyoruz. Bu bir kurtuluş formülü değil, pazarlamayı tetikleyici bir araç olarak görüyoruz. Bu nedenle önemli. Ama Rusların hâlâ haberi yok. İyi tanıtmamız lazım. Türkiye’de de konunun daha iyi biliniyor olması gerekiyor.” Neden Rubleyi istedik?Biz niye ruble ile ticareti istedik? Krizin çıktığı dönemde ruble değer kaybetti. Birçok Türk firması parasını alamadığını söyledi. ‘Yüzde 60-70’i de olsa almaya razıyız’ dediler. Kriz çıktığı zaman Ruslardan yaklaşık 300 milyon doları deri sektöründen olmak üzere 1.3 milyar dolarımızı tahsil edemedik. Para ödemek istemeyen şirketler ise, ‘Biz dolar bulamıyoruz. Elimizde ruble var, dolara dönemiyoruz’ bahanesini kullandılar. Biz bu psikolojiyi ortadan kaldırmak için ticaret yapmak isteyene ‘ruble ile çalış’ diyoruz. Kriz dönemlerinde insanlar dövizle borçlanmaktan uzak duruyorlar. Lokal parayla borçlanmak isteyecekler diye düşündük.” Turizme 2 milyar dolarHikmet Tanrıverdi, “Ruslar kendi parasını kullanabileceği ülke varken niye İtalya’ya gitsin oradan mal alsın. Ayrıca Ruble’yi yurtdışında harcayabilmek onların gurunu okşar diye düşünüyoruz. Bunu biz demiyoruz aslında Rusya’yı iyi tanıyanlar söylüyor. Fakat iyi tanıtım yapmamız lazım. Turizmde de aynı şey geçerli. Ruslar 10 bin doların üzerinde para ile yurtdışına çıkamıyorlar. Fakat yılda Türkiye’ye 2 milyon Rus turist geliyor, 1000’er dolar getirseler 2 milyar dolar yapar. Az para mı? Esnafın da rubleyi tanıması gerek.”Engel kayıt dışı işlemTanrıverdi, Türkiye’ye gelecek Ruble’nin de Merkez Bankası’nda toplanarak Türkiye’nin petrol ve doğalgaz alımlarında kullanılmasını istediklerini ancak Merkez Bankası’nın böyle bir uygulamayı gerçekleştirmek istemediğini söyledi. Yaklaşık beş-altı bankanın ruble ile efektif olarak çalışmaya başladığını belirten Tanrıverdi, ruble ile büyük miktarlarda ticaret yapılmasa dahi uygulamanın iki yıl olarak öngörülen kriz sürecinden çıkış için çok büyük bir ticaret stratejisi olduğunu vurguladı. Rezerv para isteğiİHKİB Başkanı Tanrıverdi, Rusya para biriminin rezerv para olma konusunda Rus yetkililerin ciddi açıklamaları olduğunu, Türkiye’nin bu durumu tanıyan ‘ilk’ ülke olarak çeşitli avantajlara sahip olabileceğini vurguladı. Bu sistem çalıştığı anda vadeli alımların da yapılabileceğine dikkati çeken Tanrıverdi, “Finansın bu enstrümanlarını kullanarak ciddi pazar paylarını tekrar elde edebileceğimizi düşünüyorum” dedi. Türkiye’nin en ciddi pazarlarından birinin Rusya olacağına inandıklarını dile getiren Hikmet Tanrıverdi, kayıt dışı alım satımların bunun önündeki en büyük engellerden biri olduğunu ifade etti. Büyükelçi: Net konuşun Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Halil Akıncı ise Rusya ve Türkiye arasındaki ‘gümrük meselesi’nin kendilerini çok uğraştırdığını belirterek, şöyle devam etti: “Problemlere ses çıkarmayan insanlar da çoktu. Firmalar şikâyetlerini bize iletmiyordu. Uygulamanın sağlıklı bir şekilde devam etmesi için bilgi akışı gerekiyor. Sektör temsilcilikleri çıkarlarına sahip çıksın. Bizden keramet beklemeyin. Siz isminizi, sorun çıkan gümrük isimlerini söylemezseniz biz bu soyut sorunlarla başa çıkamayız. Rusya’yla ticaret konusunda kötümser olmayalım. Bugün ticaret hacmi 40 milyar dolara yaklaşıyor. Eskiden 1 milyar dolarlık hedeflere hayal deniliyordu. Hedef büyüten adama deli gözüyle bakılıyordu. Rusya bizim komşumuz. Bu toplum tüketecek. Türkiye’nin malları da tüketime yönelik. Yurtdışına geç açıldığımız için güç pazarlarda yer elde edebildik. Devlet fena destek vermiyor. Ama her şeyden önce sektör içi bir dayanışmanın olması gerekiyor. Gümrük konusunda dayanışma gerekiyor. Sadece ve sadece şikâyet etmekle bir yere varılmaz.”Moskova’da üçünçü kez görev yapan Büyükelçi Halil Akıncı, iyi derecede Rusça konuşuyor. CPM’ye 33 Türk firma katıldıMoskova’da, Krasnaya Presnaya Expocenter’da düzenlenen bay-bayan ve çocuk hazır giyim ve aksesuvarlarının yer aldığı Collection Premiere Moscow Fuarı’na (CPM) İTKİB öncülüğünde 33 Türk firması da katıldı. Türk firmaları 754 metre karelik alanda ürünlerini Rus alıcı firmalara tanıttı. Aralarında İtalya, Fransa ve ABD’nin de bulunduğu toplam 31 ülkenin katıldığı fuarı, Moskova Ticaret Başmüşaviri Atila Kızılaslan, İHKİB Başkani Hikmet Tanriverdi, İstanbul Deri ve Deri Mamulleri İhracatçıları Birliği (İDMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Lemi Tolunay, İHKİB Başkan Yardımcısı ve Fuarlar Komitesi Başkanı Kemalettin Güneş, İTKİB Genel Sekreter Yardımcısı Cemal Bayazıt ile İTKİB Moskova Temsilcisi Sabahattin Yavuz ziyaret ederek katılımcı firma temsilcileriyle görüştüler. Garanti, 418 milyon rublelik nakdi gördüGaranti Bankası Merkezi Operasyondan Sorumlu Koordinatörü İlker Yavaş da, ruble ile ticaretin önünün açılması için gerçekleştirilen düzenlemeler konusunda katılımcılara bilgi vererek, bu düzenlemeler sonucunda sadece ruble ile değil diğer bütün para birimleriyle de ticaretin gerçekleştirilebileceğini ve ‘kendi işlemlerimde kullanacağım dövizleri belirleyebilirim’ ilkesinin geldiğini kaydetti. Garanti Bankası’nın, dört aylık bir süreçte gelen-giden toplam 1.35 milyar rublelik para transferine aracılık ettiğini ifade eden Yavaş, aynı süreçte şube gişelerinde 418 milyon rublelik nakit işlemi gerçekleştirdiklerini anlattı.Yavaş, şubeleri için rubleyi tanıyan para sayma makineleri ithal ettiklerini, bankanın toplam 736 şubesinde ruble ile işlem yapıldığını bildirdi. Yavaş, ruble ile yapılabilecek işlemleri şöyle sıraladı: “Vadeli ve vadesiz mevduat hesabı açılabilmekte, spot şekilde döviz kredisi kullandırılabilmekte, teminat mektubu ve harici garanti verilebilmektedir. Swift ile her türlü para transferine aracılık ediliyor. Ruble karşılığında diğer döviz cinslerine yönelik arbitraj yapılabilmektedir. Ruble işlemleri konusunda internet şubesi alo Garanti, paramatik kanallarından vadesiz ruble hesabı açılabilmekte, hesap kapama talebinde bulunulabilmektedir. Ruble ile gerçekleştirilen ihracatların bedelleri ruble üzerinden tahsil edilebilmekte ve bu dövizlere alış yapılarak döviz alım belgesine bağlanabilmektedir.” İlker Yavaş, ruble ile TL arasındaki kur farkının ne boyutlarda olacağı sorusu üzerine ise, “Ruble bankalar için yeni bir döviz... Zamanla kurlar oturacaktır ve farklar küçülecektir” dedi.Ruble kabul ediyoruz afişleri hazırlanıyorRusya ile gerçekleştirilen uluslararası ihalelerde daha önce teminat mektubu verilemediğini anımsatan İHKİB Başkanı Hikmet Tanrıverdi, son düzenlemelerle beraber bu çalışmaların da gerçekleşebileceğini söyledi. Tanrıverdi, ruble ile ticaretin yaygınlaşması amacıyla yaklaşık 5 bin firmaya ‘ruble kabul ediyorum’ yazılı afiş ve broşürlerin dağıtıldığını, Rusya’daki şirketler için de gelecek aylarda yoğun bir tanıtım organizasyonuna başlayacaklarını bildirdi. Tanrıverdi, “İHKİB olarak kendi bütçe sınırlarımız içinde mütevazı bir tanıtım çalışması yapacağız. Basını bilgilendirme çalışmalarına başlayacağız. Bilboardlarda, gazetelerde ve TV’lerde reklam çalışması yapacağız. Fakat bu sürece herkes destek vermeli” dedi.
window.print();

The role of ruble in Russian geopolitical visions

Povilas Žielys2009 03 09
The global financial crisis affected Russia, including the flight of capital from the country after the war in Georgia, and possible budget deficit because of lowered oil prices. But some Russians were rejoicing over the crisis. In order to understand that it is necessary to recall certain past events.
The year 2001. The closed conference „Globalization and Probable Crisis of Global Reserve Currencies“ is held in Moscow under the auspices of President‘s Administration. Geopolitician A.Dugin delivers his presentation. He tries to convince that positions of the USD as a global reserve currency are based on the geopolitical hegemony of the United States. In 1973 the world was divided into three geoeconomic zones: the United States, Europe and Pacific Ocean Region. At the same time another two financial centers – Europe and Japan – were legalized, and the emergence of complementary reserve currencies - Euro and Yen – was anticipated. According to A.Dugin, only the collapse of the American hegemony (and, consequently USD) would give Russia the chance of rebirth.
In 2007, the mortgage crisis in the United States turned out into the global financial crisis in less than one year period. It could seem that rapidly going down share prices would certainly break the hegemony of the US and dollar. What should Russia do in this situation? How could it possibly take its chance for rebirth?
A famous Russian economist M.Chazin, the author of the concept of the multi-currency world, is convinced that hegemony of the USD would soon come to an end and the world would probably be divided into five currency zones: USD, Euro (EU), Yuan (China), Golden Dinar (Arab countries) and Ruble (Russia). According to the economist, today the Russian Government has to take all its efforts in order to consolidate domination of ruble in the region. „Otherwise Russia might face catastrophic consequences: western Russia would enter Euro zone, southern Russia - the Muslim, and Eastern Russia - the Chinese“, said M.Chazin.
It seems that A.Dugin and M.Chazin‘s ideas were taken into consideration by the Kremlin. During the St.Petersburg Economic Forum in June 2008, president D.Medvedev set the following goal: to make Moscow a powerful financial center, and ruble one of the key reserve currencies in the region.
On 5 November 2008, in his statement to the Parliament, D.Medvedev specified this goal by indicating that positions of ruble should be strengthened by settling accounts for the Russian natural gas and oil. In 17 November this proposal was discussed during the meeting of ministers of finance and heads of central banks of CIS countries.
In December 2008, the Russian media released information on the negotiations of the central bank Vnešekonombank with China and India on settlement of accounts in rubles for acquired Russian weapons. The main Russia‘s argument is a huge risk in settling the accounts in USD: USD is unstable and the US banks might freeze dollar-driven operations.
There are no doubts that ambitions of the Russian Government to make ruble a regional reserve currency are serious. This idea is related to Russia’s rebirth as a global power.
However, Russia might face major difficulties in realizing these ambitions, even in the CIS space. So far none of the CIS countries, except Belarus, supported the above Russia‘s initiative. Even the Russian experts acknowledge that CIS countries would hardly keep part of their foreign currency reserve in rubles which is gradually devalued. Moscow might make the countries dependent on its gas and oil settle accounts in rubles, but how to convince Central Asian countries to accept rubles for energy resources sold to Russia?
Thus, everything depends on Russia‘s role and standing in the region. After unsuccessful attempts to consolidate the region via CIS, today Moscow is not the player which could attract former USSR republics as volunteers. Years would be needed for ruble to dominate in the CIS space.
But is Russia ready to wait so long? Maybe the Kremlin wants the immediate results? Then the attempts could be made to make ruble the regional reserve currency by applying political and economic pressure against CIS countries, i.e. to develop an ordinary example of the Russian „integration“.

http://www.geopolitika.lt/print.php?artc=3202

Ankara, Moscow and Washington in the Eurasian Pipeline Calculus
By F. William Engdahl 17 June 2009

Calculus has two main variants—derivative and integral. The Eurasian energy pipeline geopolitics between Turkey Washington and Moscow today has elements of both. It is highly derivative in that the major actors across Central Asia from China, Russia to Turkey are very engaged in a derived power game which has less to do with any specific state and more to do with maintaining Superpower hegemony for Washington. Integral as the de facto motion of various pipeline projects now underway or in discussion across Eurasia hold the potential to integrate the economic space of Eurasia in a way that poses a fundamental challenge to Washington’s projection of Full Spectrum Dominance over the greatest land mass on earth.

Since at least the time of the Crimean War of 1853, Turkey has played a strategic role in modern Eurasian and European developments. In the 1850’s Ottoman Turkey became a target of Great Power imperial ambitions as Britain and France sought to take advantage of tensions between Russia and the Ottoman Empire in order to weaken and ultimately take vital parts of that weakened empire.
The Great Powers of that time, the empires of Britain, France, Russia and Austria began plotting the dismemberment of the vast Ottoman Empire. Debt was their preferred instrument. The foreign debt situation in Ottoman Turkey had become so extreme that Sultan Abdul Hamid II was forced by his French and British creditors to put the entire finances of the realm under the control of a banker-run agency in 1881, the Ottoman Public Debt Administration (OPDA), controlled by the two largest creditors—France and Britain. By the late 1880’s a new player on the Continent who was not part of this debt control, the German Reich, engaged the Ottoman Empire economically. That strategically challenged the vital imperial design of the most powerful empire of the day, Britain.
After Britain sank into a Great Depression after 1873, Germany’s industrial colossus emerged as the fastest-developing economic power on earth with the possible exception of then fledgling United States. The political and economic fate of Germany and Ottoman Turkey were linked after 1899 with the decision by German industry, Deutsche Bank to build a railway connecting Berlin to the Ottoman Empire as far away as Baghdad in then-Mesopotamia. It was a land bridge for trade between Ottoman Turkey and Germany independent of British control of the seas.
A few Eurasian geopolitical basics
German industry had begun to look overseas for sources of raw materials as well as potential markets for German goods. In 1894 German Chancellor, von Caprivi, told the Reichstag, “Asia Minor is important to us as a market for German industry, a place for the investment of German capital and a source of supply, capable of considerable expansion, of such essential goods as we now buy from countries of which it may well sooner or later be in our interests to make ourselves independent.” Caprivi was supported by German industry, especially the steel barons, and by the great banks such as Deutsche Bank.
That Berlin-Baghdad Railway linking the fate of Ottoman Turkey to that of Germany was a geopolitically strategic factor in the events which led Britain to the First World War in a failed bid to preserve her global hegemony. Turkey then as today was regarded by powerful Great Powers as a “pivot” state. The danger in being a pivot state is, of course, the question of who has their hands on it, who moves the pivot for their own geopolitical purposes.
In 1904 a British professor of geography, Sir Halford Mackinder, delivered a lecture before the Royal Geographical Society titled The Geographical Pivot of History, which was to shape a history of two world wars and subsequent wars and power relations. Mackinder, the father of geopolitics—the relation of geography and political economy and power—developed the systematic axiom of British imperial power. It was simple as it was fateful:
Who rules East Europe commands the Heartland:Who rules the Heartland commands the World-Island:Who rules the World-Island commands the World.
For Mackinder East Europe was Continental Europe from Germany to Poland, France and Austria. The Heartland was the vast Eurasian land power, Russia. The World-Island was Eurasia.
When the United States emerged to displace the British Empire in world affairs after 1945, she also took the lessons of Mackinder geopolitics. The leading postwar foreign policy strategists including Henry Kissinger, were schooled in Mackinders’ ideas. One American disciple of Mackinder, Zbigniew Brzezinski, cited Mackinder’s geopolitical axiom in a 1997 essay in Foreign Affairs magazine where he defined the American strategic priorities in the post-Soviet era:
Eurasia is home to most of the world's politically assertive and dynamic states...The world's most populous aspirants to regional hegemony, China and India, are in Eurasia, as are all the potential political or economic challengers to American primacy. After the United States, the next six largest economies and military spenders are there… Eurasia accounts for 75 percent of the world's population; 60 percent of its GNP, and 75 percent of its energy resources. Collectively, Eurasia's potential power overshadows even America's.
Eurasia is the world's axial super-continent. A power that dominated Eurasia would exercise decisive influence over two of the world's three most economically productive regions, Western Europe and East Asia. A glance at the map also suggests that a country dominant in Eurasia would almost automatically control the Middle East and Africa. With Eurasia now serving as the decisive geopolitical chessboard…the distribution of power on the Eurasian landmass will be of decisive importance to America's global primacy. 1
That has largely defined US foreign political and military relations with Turkey and the newly emerging former Soviet Republics of Eurasia since the dissolution of the Soviet Union in 1991. Unfortunately for Turkey and the republics of the Eurasian region, those relations have too often been determined by IMF conditionalities and by military alliances and actions more resembling the Cold War than an era of genuine peace and respect for national sovereignty. Until now the post-Soviet East-West relations have largely been based on a negative construct.
The two geopolitical statements—the one from Mackinder in 1919 during the Versailles talks to divide Europe after the First World War, the second by Mr Brzezinski in 1997 at the end of a bitter Cold War—have defined the principle relations of Turkey and the rest of Eurasia to the world for more than a century.
Eurasia’s Opportunity today
What will define the future for the various nations of Eurasia, especially Turkey, two decades since the dissolution of the Soviet Union and Warsaw Pact Cold War structures?
The answer requires some clarity on basic issues. First and most essential is how Turkey and other Eurasian nations define their bilateral and regional relationships. Second, how do they define their relationship with the Atlantic alliance, the system of political, military and economic relations built after 1945 around the dominance of the United States.
What defines the situation today is a growing realization across all Eurasia from Beijing to Moscow, from Alma Ata to Ankara that the pillar of the postwar order, the United States has become an increasingly incalculable partner and force in world economic and political affairs. Some even within the US speak of a terminal decline in American influence over the coming decades, with terms such as ‘imperial overstretch.’ It’s essential to understand the extent and nature of the current economic and financial crisis of the Dollar System if we are to make any serious calculation of the future.
The crisis which broke in August 2007 as a crisis in the sub-prime or high-risk segment of US real estate credit was in fact a first manifestation of a process of debt destruction which is bringing the United States into a new Great Depression, one that will last at least a decade, perhaps several. In its severity it will be far worse than that of the 1930’s. Today the USA is the world’s greatest debtor economy. In 1929 it was the largest creditor. Today the USA public debt is over $11 trillion, growing at the fastest rate in history. The Federal deficit this year is estimated to exceed $1.8 trillion as the Treasury pours money into a bankrupt banking system to try to rescue a collapsing Dollar System. In 1929 US Public Debt was insignificant.
Since Washington abandoned the Bretton Woods Gold Exchange Standard convertibility in August 1971 it has been accepted wisdom in Washington that, as Dick Cheney put it, ‘deficits don’t matter.’ So long as the dollar was world reserve currency and the US was the greatest military power, the world would support the dollar. That era appears to have ended. The trade surplus economies of Asia, above all China are becoming increasingly concerned that the value of their dollar investments in US debt will depreciate as the volume of debt needed continues to soar.
In recent months China has begun exploring alternative investment avenues to replace their dollar investments. Russia and Brazil, seeking to reduce their dependence on the dollar, plan to buy $20billion of SDR bonds from the IMF and diversify foreign-currency reserves. Russia’s central bank said it may cut investments in US Treasuries, currently estimated at $240billion , and China says it may reduce reliance on the dollar and US bonds. China today is America’s largest foreign creditor.
This is no short-term impulse to dump dollars or a pressure tactic by the countries of Eurasia. It’s the beginning of a global tectonic shift away from a sole financial center to many regional or ‘multipolar’ centers over the next decade. As the trillions of dollars of US taxpayer bailouts have demonstrated, try as they might, Humpty Dumpty, the Dollar System can’t be put together again, as it was even three years ago. Wrong economic policies, decisions taken more than four decades ago in Washington and Wall Street, have reached their relative limits. The world is in what Joseph Schumpeter once called ‘creative destruction.’ The consequences for the future of Eurasia are enormous.
With the pillar of the US-centered Dollar System slowly collapsing, the choices for Eurasia begin to define themselves. At this point they can go one of two ways: Continue the status quo and subordinate national economic decisions to support the Dollar System. That means abiding by the rules of IMF and World Bank austerity. It means abiding by the trade rules of the G7-dominated WTO, even on issues such as GMO seeds which go against national health security. It means to subordinate national security interests to NATO, an institution created in the Cold War atmosphere of the Truman Doctrine in 1948. That, despite we are at a time the original purpose for NATO, defense against a Soviet military threat or Warsaw Pact aggression has long since become a relic of past history. Those four institutions are at the heart of the 1944 Bretton Woods Dollar System, as I have described in detail in a recent book.
The main problem for fast-emerging Eurasian nations with continuing this Atlantic status quo, sometimes referred to by Washington as ‘Globalization,’ is that it now means going down with the Dollar Titanic over the longer term.
Emerging Eurasian Economic Space
On the other hand there is second dynamic economic perspective, still raw and unformed, but one containing everything necessary to build a vast zone of economic prosperity, a huge new market.
The catastrophic US military experience in Iraq and also in Pakistan and Afghanistan since 2001 has led to much rethinking across Eurasia.
The fact that the new Obama Administration to date, while making rhetorical gestures of a change, has done little of substance to shift US fundamental economic and military policy, suggests that the real options for maintaining the American Century are few at this point. That is clear from the fact that the key players in Obama economic policy were the same persons responsible for creating the conditions of the financial disaster in the first place. The military policies in the new Administration are represented by the same persons responsible for past military misadventures. They are representing an outmoded paradigm that is in fatal decline.
In this situation of a declining economic influence of the USA the various nations across Eurasia are clearly beginning to look to new regional arrangements which could secure export markets, in fact to build new markets.
A market in the end is a political decision. Markets, contrary to what Milton Friedman taught, do not exist free in nature. They are created. There is no abstract ‘world market.’ Regional or local markets can be and are created peacefully.
In the past several years steps to build new markets have become visible across Eurasia. Notable is the Shanghai Cooperation Organization (SCO). According to Russian and to Chinese economists with whom I have discussed, the SCO is seen as an evolving framework to build a new Eurasian economic space.
It is very initial, but an important framework to economically weave the nations of China, Russia and Central Asia into closer cooperation. From the perspective of geopolitics, the SCO is a natural economic convergence of mutual interests of the republics of Central Asia. SCO founding members include Kazakhstan, China, Kyrgyzstan, Russia, Tajikistan and Uzbekistan. Mongolia, India, Pakistan and Iran are observers. They just concluded an annual meeting in Yekaterinburg, Russia where they discussed deeper economic, security and social cooperation. The background of the present deepening dollar crisis shaped the talks. As well the governments of Brazil and India joined after with Russia and China, to discuss mutual economic interests, including energy cooperation.
The Eurasian energy calculus
The future of any economic cooperation among the states of Eurasia, including Turkey, rests on the resolution of vital energy supply issues. Here Eurasia is fortunate to straddle some of the richest energy regions on our planet, in Russia as well as the Caspian Basin state of Kazakhstan and the contiguous Middle East Gulf region.
Following the ill-conceived decision by the G7 in June 1990 to place the economic reorganization of former economies of the Warsaw Pact including Russia under the mandate of IMF conditionalities, a role for which the IMF had never been intended, Russia today is struggling to regain a stable economic base.
It has a way to go. But Russia brings to the table huge positive resource advantages in terms of its wealth of oil and gas reserves and energy technology no Western country possesses. Given the rapid industrial expansion of China since the beginning of the decade, a natural partnership is emerging linking the economies of Russia, Kazakhstan and China increasingly around energy. The role of pipeline geopolitics in the economic future of Turkey and Eurasia generally is central.
Today the future of competing gas pipelines is at the heart of the Eurasian economic calculus. Here Turkey is in a position to play a central role given its geographic and historical role as a bridge between East and West, North and South—Europe and Eurasia.
One key link through Turkey has been the oil and gas pipeline from Azerbaijan to the port of Ceyhan via Georgia. The Baku-Tbilisi-Ceyhan (BTC) oil pipeline and the Baku-Tbilisi-Erzurum gas pipeline are cited as part of Turkey's foreign policy strategy to become an energy conduit. BTC has also been a high priority US foreign policy goal to weaken Russian influence over Caspian energy corridors. By itself BTC has limited strategic effect on the regional geopolitical balance. Were it to be coupled with a second project, the much-discussed Nabucco project, the impact would definitely be a direct challenge to Russia’s energy role. The EU knows this well, which is why several member states have been less than eager to invest serious sums in Nabucco.
Recent developments in discovery and development of new natural gas reserves in both Azerbaijan and most recently in Turkmenistan in South Yolotan-Osman and Yashlar gas fields, located in the eastern part of the Amudarya River basin, add significant new energy resources to the energy calculus of the emerging Eurasian economic space.
Turkey-Russia cooperation or Turkish-Washington Cooperation?
Turkish-Russian economic ties have greatly expanded over the past decade, with trade volume reaching $32 billion in 2008, making Russia Turkey's number one partner. Gas and oil imports from Russia account for most of the trade volume.
Turkey and Russia are already connected by the twin Blue Stream natural gas pipelines across the bottom of the Black Sea. Moscow and Ankara are talking about increasing deliveries through the network, which in 2008 carried 10 bn cm of Russian gas to Turkey.
More importantly, following a March meeting in Ankara between the Turkish Energy Minister and Gazprom chief Alexei Miller, discussions are underway about a Blue Stream-2 project. It would be a new gas pipeline parallel to Blue Stream, in addition to the construction of a gas transportation system in Turkey by expanding Blue Stream to interlink with the proposed Samsun-Ceyhan line, with a spur line under the Mediterranean to Ashkelon in Israel.
Russia’s Prime Minister Putin has also said he was counting on the support of Israel in the construction of a new oil pipeline via Turkey and Israel. The pipeline would link to the Samsun -Ceyhan oil pipeline, to be constructed across the Red and Mediterranean seas.
For Turkey, which currently imports 90 % of its energy, the projects would provide increased energy security and, in the case of the Samsun-Ceyhan-Ashkelon pipeline, generate significant transit revenues.
Discussions are also underway on possible extending Turkey's gas lines across its Thracian territory to supply neighbouring Balkan nations Bulgaria, Serbia, Croatia and Hungary. In such an event, Moscow would have gained a prime goal of lessening its dependency on the Ukrainian pipeline network for transit.
Russia also won a tender for the construction of Turkey's first nuclear plant recently, though final resolution is unclear at this time. Russia’s market also plays a major role for Turkish overseas investments and exports. Russia is one of the main customers for Turkish construction firms and a major destination for Turkish exports. Similarly, millions of Russian tourists bring significant revenues to Turkey every year. Importantly, Turkey and Russia may start to use the Turkish lira and the Russian ruble in foreign trade, which could increase Turkish exports to Russia.
In recent months both Turkey and Russia have taken steps to deepen economic and political cooperation. Cooperation between Russia and Turkey is seen by both now as essential to regional peace and stability.
In talk of revived ‘Great Games’ in Eurasia during the 1990’s it seemed Turkey was becoming once more Russia’s geopolitical rival as in the 19th Century. Turkey’s quasi-alliance with Ukraine, Azerbaijan, and Georgia led Moscow until recently to view Turkey as a formidable rival. That is changing significantly.
Russian President Dmitry Medvedev recently commended Turkey's actions during the Russian-Georgian war of last summer, and Turkey's subsequent proposal for the establishment of a Caucasus Stability and Cooperation Platform (CSCP). The Russian President said the Georgia crisis had shown their ability to deal with such problems on their own without the involvement of outside powers.
Russian’s aim is clearly to use its economic resources to counter what it sees as a growing NATO encirclement, made dramatic by the Washington decision to place missile and radar bases in Poland and the Czech Republic, as they see it, aimed at Moscow. To date the Obama Administration has indicated it will continue the Bush ‘missile defense’ policy. Washington also just agreed to place US Patriot missiles in Poland, clearly not aimed at Germany.
If Ankara moves towards closer collaboration with Russia, Georgia's position is precarious and Azerbaijan's natural gas pipeline route to Europe, the Nabucco Pipeline, is blocked. If it cooperates with the United States and manages to reach a stable treaty with Armenia under US auspices, the Russian position in the Caucasus is weakened.
The strategy for Washington to bring Germany into closer cooperation with the US is to weaken German dependence on Russian energy flows. With the recent Obama visit to Ankara, Washington is evidently attempting to win Turkish support for its troubled Nabucco alternative gas pipeline through Turkey from Azerbaijan which would potentially lessen EU dependence on Russian gas.
Turkey is one of the only routes energy from new sources can cross to Europe from the Middle East, Central Asia or the Caucasus. If Turkey decides to cooperate with Russia, Russia retains the initiative. Since it became clear in Moscow that US strategy was to extend NATO to Russia’s front door via Ukraine and Georgia, Russia has moved to use its economic “carrot” its vast natural gas resources, to at the very least neutralize Western Europe, especially Germany, towards Russia.
A Washington Great Game?
However the question of Turkish-EU relations is linked with the issue of Turkish membership into the EU, a move vehemently opposed by France and also less openly so by Germany, and strongly backed by Washington.
Washington is clearly playing what some call ‘a deeper game.’ Obama’s backing for Turkey’s application for EU membership comes with a heavy price. As the US is no member of the EU it was an attempt to try to curry favor with the Erdogan government. Since the April Obama visit, Ankara has begun to discuss an agreement with Armenia including diplomatic relations.
A Turkish accord with Armenia would change the balance of power in the entire region. Since the August 2008 Georgia-Russia conflict the Caucasus, a strategically vital area has been unstable. Russian troops remain in South Ossetia. Russia also has troops in Armenia meaning Russia has Georgia surrounded.
Turkey is the key link in this complex game of geopolitical balance of power between Washington and Moscow. If Turkey decides to collaborate with Russia Georgia’s position becomes insecure and Azerbaijan’s possible pipeline route to Europe is blocked. If Turkey decides to cooperate with Washington and at the same time reaches a stable agreement with Armenia under US nudging, Russia’s entire position in the Caucasus is weakened and an alternative route for natural gas to Europe becomes available, reducing Russian leverage with Western Europe.
This past March a memorandum was signed between the Azerbaijan state oil company SOCAR and Russia's Gazprom for major deliveries of Azerbaijan natural gas to Russia by January 2010.
Azerbaijan is the only state outside Iran that would likely supply gas to the planned EU Nabucco pipeline from Azerbaijan through Turkey to south-eastern Europe. Russia has proposed South Stream as an alternative to the Nabucco project, also in need of Azerbaijan gas, so in effect Russia weakens the chances of realization of Nabucco.
In this Eurasian pipeline and economic diplomacy, clear is that Turkey and the other nations of Eurasia are grappling with new possible economic arrangements which will have profound impact on the future of the world economy. The EU as a body is at present clearly frozen in the dynamic of the old post-1945 Bretton Woods order. Initiative is unlikely to come from Brussels for a dynamic economic growth in Turkey or Eurasia generally. Interestingly, Eurasia is becoming the growth locomotive for the EU. Many Europeans find that a hard pill to swallow. It is however the reality, and a fascinating opportunity for the nations of Eurasia as well as for the economies of the EU. Ultimately, as well, a vibrant growing Eurasian economic space would be in the best long-term interest of the United States in a multi-polar world.

The Geopolitical Great Game: Turkey and Russia Moving Closer
by F. William Engdahl
Despite the problems of the ruble and the weak oil price in recent months for the Russian economy, the Russian Government is pursuing a very active foreign policy strategy. Its elements focus on countering the continuing NATO encirclement policy of Washington, with often clever diplomatic initiatives on its Eurasian periphery. Taking advantage of the cool relations between Washington and longtime NATO ally, Turkey, Moscow has now invited Turkish President Abdullah Gul to a four day state visit to discuss a wide array of economic and political cooperation issues. In addition to opening to Turkey, a vital transit route for natural gas to western Europe, Russia is also working to firm an economic space with Belarus and other former Soviet republics to firm its alliances. Moscow delivered a major blow to the US military encirclement strategy in Central Asia when it succeeded earlier this month in convincing Kyrgystan, with the help of major financial aid, to cancel US military airbase rights at Manas, a major blow to US escalation plans in Afghanistan.
In short, Moscow is demonstrating it is far from out of the new Great Game for influence over Eurasia.
Warmer Turkish relations
The Government of Prime Minister Recep Erdogan has shown increasing impatience with not only Washington policies in the Middle East, but also the refusal of the European Union to seriously consider Turkey’s bid to join the EU. In the situation, it’s natural that Turkey would seek some counterweight to what had been since the Cold War overwhelming US influence in Turkish politics. Russia’s Putin and Medvedev have no problem opening such a dialogue, much to Washington’s dismay.
Turkish President Abdullah Gul paid a four-day visit to the Russian Federation from February 12 to 15, where he met with Russian president Dmitry Medvedev, Prime Minister Vladimir Putin, and also travelled to Kazan, the capital of Tatarstan, where he discussed joint investments. Gul was accompanied by his state minister responsible for foreign trade, and Minister of Energy, as well as a large delegation of Turkish businessmen. Foreign Minister Ali Babacan joined the delegation.
Visit to Tatarstan
The fact that Gul’s Moscow visit also included a stop in Tatarstan, the largest autonomous republic in Russian Federation whose population mainly consists of Muslim Tatar Turks, is a sign how much relations between Ankara and Moscow have improved in recent months as Turkey has cooled to Washington foreign policy. In previous years, Moscow was convinced that Turkey was trying to establish Pan-Turanism in the Caucasus and Central Asia and inside the Russian Federation, a huge concern in Moscow. Today clearly Turkish relations with Turk entities inside the Russian Federation are not considered suspicious as it was once, confirming a new mood of mutual trust.
Russia elevated Gul's trip from the previously announced status of an ‘official visit’ to a ‘state visit,’ the highest level of state protocol, indicating the value Moscow now attaches to Turkey. Gul and Medvedev signed a joint declaration announcing their commitment to deepening mutual friendship and multi-dimensional cooperation. The declaration mirrors a previous ‘Joint Declaration on the Intensification of Friendship and Multidimensional Partnership,’ signed during a 2004 visit by then-President Putin.
Turkish-Russian economic ties have greatly expanded over the past decade, with trade volume reaching $32 billion in 2008, making Russia Turkey's number one partner. Given this background, bilateral economic ties were a major item on Gul's agenda and both leaders expressed their satisfaction with the growing commerce between their countries.
Cooperation in energy is the major area. Turkey's gas and oil imports from Russia account for most of the trade volume. Russian press reports indicate that the two sides are interested in improving cooperation in energy transportation lines carrying Russian gas to European markets through Turkey, the project known as Blue Stream-2. Previously Ankara had been cool to the proposal. The recent completion of the Russian Blue Stream gas pipeline under Black Sea increased Turkey’s dependence on Russian natural gas from 66 percent up to 80 percent. Furthermore, Russia is beginning to see Turkey as a transit country for its energy resources rather than simply an export market, the significance of Blue Stream 2.
Russia is also eager to play a major part in Turkey's attempts to diversify its energy sources. A Russian-led consortium won the tender for the construction of Turkey's first nuclear plant recently, but as the price offered for electricity was above world prices, the future of the project, awaiting parliamentary approval, remains unclear. Prior to Gul's Moscow trip, the Russian consortium submitted a revised offer, reducing the price by 30 percent. If this revision is found legal under the tender rules, the positive mood during Gul's trip may indicate the Turkish government is ready to give the go-ahead for the project.
Russia’s market also plays a major role for Turkish overseas investments and exports. Russia is one of the main customers for Turkish construction firms and a major destination for Turkish exports. Similarly, millions of Russian tourists bring significant revenues to Turkey every year.
Importantly, Turkey and Russia may start to use the Turkish lira and the Russian ruble in foreign trade, which could increase Turkish exports to Russia, as well as weakening dependence on dollar mediation.
Post-Cold War tensions reduced
However the main message of Gul's visit was the fact of the development of stronger political ties between the two. Both leaders repeated the position that, as the two major powers in the area, cooperation between Russia and Turkey was essential to regional peace and stability. That marked a dramatic change from the early 1990’s after the collapse of the Soviet Union when Washington encouraged Ankara to move into historically Ottoman regions of the former Soviet Union to counter Russia’s influence.
In the 1990’s in sharp contrast to the tranquillity of the Cold War era, talk of regional rivalries, revived ‘Great Games’ in Eurasia, confrontations in the Caucasus and Central Asia were common. Turkey was becoming once more Russia’s natural geopolitical rival as in the 19th Century. Turkey’s quasi-alliance with Ukraine, Azerbaijan, and Georgia until recently led Moscow to view Turkey as a formidable rival. The regional military balance developed in favor of Turkey in Black Sea and the Southern Caucasus. After the disintegration of the USSR, the Black Sea became a de facto ‘NATO lake.’ As Russia and Ukraine argued over the division of the Black Sea fleet and status of Sevastopol, the Black Sea became an area for NATO’S Partnership for Peace exercises.
By contrast, at the end of the latest Moscow visit, Gul declared, ‘Russia and Turkey are neighboring countries that are developing their relations on the basis of mutual confidence. I hope this visit will in turn give a new character to our relations.’ Russia praised Turkey's diplomatic initiatives in the region.
Medvedev commended Turkey's actions during the Russian-Georgian war last summer and Turkey's subsequent proposal for the establishment of a Caucasus Stability and Cooperation Platform (CSCP). The Russian President said the Georgia crisis had shown their ability to deal with such problems on their own without the involvement of outside powers, meaning Washington. Turkey had proposed the CSCP, bypassing Washington and not seeking transatlantic consensus on Russia. Since then, Turkey has indicated its intent to follow a more independent foreign policy.
The Russian aim is to use its economic resources to counter the growing NATO encirclement, made severe by the Washington decision to place missile and radar bases in Poland and the Czech Republic aimed at Moscow. To date the Obama Administration has indicated it will continue the Bush ‘missile defense’ policy. Washington also just agreed to place US Patriot missiles in Poland, clearly not aimed at Germany, but at Russia.
Following Gul's visit, some press in Turkey described Turkish-Russian relations as a ‘strategic partnership,’ a label traditionally used for Turkish-American relations. Following Gül’s visit, Medyedev will go to Turkey to follow up the issues with concrete cooperation proposals. The Turkish-Russian cooperation is a further indication of how the once overwhelming US influence in Eurasia has been eroded by the events of recent US foreign policy in the region.
Washington is waking up to find it confronted with Sir Halford Mackinder’s ‘worst nightmare.’ Mackinder, the ‘father’ of 20th Century British geopolitics, stressed the importance of Britain (and after 1945 USA) preventing strategic cooperation among the great powers of Eurasia.

Medvedev Clings to Advancing the Ruble as Reserve Currency
Publication: Eurasia Daily Monitor Volume: 6 Issue: 123
June 26, 2009 12:54 PM Age: 80 days
Category: Eurasia Daily Monitor, Home Page, Domestic/Social, Economics, Elite, Foreign Policy, Russia
By: Yuri Zarakhovich

Russian Finance Minister Alexei Kudrin (L) at the G8 finance ministers meeting, on 12 June 2009, in Lecce, Italy.
The internecine squabbling between Russian President Dmitry Medvedev and his Finance Minister Alexei Kudrin has left investors puzzled and the U.S. dollar affected. On June 13, Kudrin said at a meeting of the G-8 Finance Ministers in Italy that the global financial system as well as the U.S. dollar's role as the world's main reserve currency was unlikely to change in the near future. Kudrin said Russia would not alter the structure of its reserve funds, as the dollar was in "good shape," and that "it is too early to speak of an alternative" to the U.S. currency. Kudrin vowed to avoid discussing launching any new reserve currencies with his G-8 counterparts (Kommersant, June 15).Kudrin's comments eased anxiety that Russia will move more of its foreign exchange reserves away from the dollar. Russia now holds about 30 percent of its $404 billion reserves in U.S. treasuries, making it the fifth-largest holder of U.S. government debt. In the wake of Kudrin's comments in Italy, the dollar strengthened against the Euro to 1.3865 from 1.41 (www.top.rbc.ru, June 16).However, on June 16, Medvedev repudiated his finance minister, as he said during his briefing at the Shanghai Cooperation Organization (SCO) summit in Yekaterinburg that "the incumbent set of reserve currencies and the U.S. dollar as the main reserve currency has failed to accomplish their function...we will not be able to do without new reserve currencies." Medvedev emphasized his ambition for the ruble to acquire that status "in perspective." He also suggested that Russia and China should invest some of their reserves in each other's debt instead of buying only U.S. Treasuries (www.kremlin.ru, June 16).Medvedev's comments immediately pushed the Euro up against the dollar from 1.3788 to $1.3895 (RIA-Novosti, June 16), and oil to above $72 a barrel (Associated Press, June 16).The president and his finance minister differ on Russia's current economic condition. Kudrin realistically noted that "it is too early to speak in terms of Russia beginning to emerge from the recession" (Komsomolskaya Pravda, June 16). However, Medvedev told Chinese journalists one day earlier that "the task of preventing the crisis from affecting Russia's way of life is quite feasible, if handled on a daily basis, which is what I and the cabinet are doing" (www.kremlin.ru, June 15).The president seems unhappy about how his finance minister conducts his duties. Talking to entrepreneurs on May 26 at his country residence, Medvedev lashed out at "...individuals in the cabinet who are saying that Russia will not get out of the crisis for another 50 years." That was an open jibe at Kudrin, who had earlier said that Russia might not have such favorable conditions as it had enjoyed in the period 2000-04 for the next 50 years. "That is unacceptable!" Medvedev fumed. "If someone believes this, he had better find another job and keep his tongue restrained" (www.polit.ru, May 27).Why such discord? Indeed, "why has Kudrin not been fired yet?" one New York-based banker asked Jamestown in exasperation. "This sends very conflicting signals to the world when the president says one thing and his finance minister says the opposite," he explained. The answer is obvious: Kudrin is a professional, working with his foreign counterparts who are expected to make no-nonsense global financial decisions. Unlike his president, Kudrin cannot afford to publicly indulge in political demagoguery. He also knows it will be his hide, once the U.S. dollar reserves are exhausted in the absence of any "alternative reserve currency."Another reason is that Kudrin knows only too well the identity of the real boss in Russia. Kudrin is Putin's rather than Medvedev's finance man. They go back a long way. Kudrin worked for Putin in St. Petersburg, and he then sheltered him in Moscow when Putin's fate was quite uncertain after their mutual boss Anatoliy Sobchak lost the mayoral election in 1996.Putin for his part is using Kudrin as a front to say things he cannot himself, like Kudrin's recent comments on the Belarusian President Alyaksandr Lukashenka regime's insolvency. (www.regnum.ru, May 28). However, Kudrin goes too far for Putin's taste in his objective professional assessment of Russia's crisis. Putin is said to have once seriously considered dropping him (www.newsru.com, October 5, 2008). Should Putin indeed fire Kudrin, it will be a serious signal of the worsening of Russia's economic crisis. Meanwhile, the statistics shore up Kudrin against his president.On June 22, Russia's ruble-denominated MICEX Index dropped 7.8 percent to 937.98, bringing its decline since June 1 to 22 percent. The dollar-denominated RTS Index declined by 4.98 percent to 961.04. On the same day the World Bank said it expected the Russian economy to contract by 7.5 percent this year (www.top.rbc.ru, June 22).The economic crisis is clearly deepening, since the decline of Russian industrial output accelerated by 17.1 percent in May compared with 16.9 percent in April. Experts admit that even rising oil prices will hardly help the inefficient Russian economy (www.news.ru, June 22). This is not a conducive background against which to launch the ruble as a global reserve currency to eclipse the U.S. dollar.

ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR



var highlightedText = "";
var timeid;
var nav4 = window.Event ? true : false;
if (nav4) {
document.captureEvents(Event.DBLCLICK);
}
function getHighlighted(e) {
highlightedText = (document.all) ? document.selection.createRange().text : document.getSelection();
if(highlightedText.length>0)
{
var i = 0;
var temp = "";
for(i=0; i



Ana Sayfa
Dış Makaleler
Yararlı Kaynaklar
Ülke Profilleri
Dergi
Linkler
İletişim
Friday 25th of September 2009
Anasayfa Ekonomi Çalışmaları Uluslararası Politik Ekonomi Uluslararası Politik Ekonomi Makale ve Raporları Piyasaların Dolar Çıkmazı ve Yeni Küresel Para Birimi Arayışı


“ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR”

Piyasaların Dolar Çıkmazı ve Yeni Küresel Para Birimi Arayışı

Özgür Tüfekçi

929 Ekonomik Buhranı’ndan beri dünya piyasalarının yaşadığı en büyük krizlerden birisi olan 2008 ekonomik krizi Amerika Birleşik Devletleri’nin ve aynı zamanda doların piyasalardaki hegemonyasının sorgulanmasına sebep oldu. Tabiri caizse kocamış kurdun başına gelenlerin ABD’nin de başına gelip gelmeyeceği piyasalarda konuşulmaya başlandı. Bazıları bu tartışmaları bir sonraki safhaya taşıyıp Liberalizm’in doğru bir seçim olmadığı ile ilgili makaleler yazıp; söylevler de bulundular. Ben, bu makalede bu kadar teorik bir incelemeden daha ziyade doların piyasalar üzerindeki egemenliğini yıkmaya yönelik olarak uluslararası arenada yer alan çeşitli oyuncuların girişimlerinden bahsedeceğim.

Çin Halk Cumhuriyeti ve “Renminbi”:

Şu ana kadar, bahsettiğimiz girişimler ile ilgili olarak beş farklı ülkeden; beş farklı öneri yapılmıştır. Bunlardan ilki Çin Halk Cumhuriyeti Merkez Bankası Başkanı Zhou Xiaochuan’dan geldi. Xiaochuan, hem İngilizce hem de Çince yazdığı makalesinde, varolan uluslararası para sistemindeki riskler dolayısıyla herhangi bir ülkeye bağımlı olmayan rezerv para biriminin oluşturulması gerektiğini belirtmiş ve bunun gerçekleştirilmesi içinde Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından 1969 yılında global ekonomik işlemleri desteklemek için yetersiz likitide olduğu endişeleri yüzünden Bretton Woods sabit kur rejiminde oluşturulmuş olan SDR’yi (Special Drawing Rights, türkçesi Özel Çekme Hakları) önermiştir[1].

Diğer taraftan, yine Çin Halk Cumhuriyeti öncülüğünde, SDR kullanılması önerisinden daha önemli bir girişim Uzak Asya’dan başını kaldırmış, doların koltuğunu sallamaktadır. Bu büyük rakibin adı “Renminbi”. Çin hükümeti, partner ülkeler ile yaptığı ticarette bu para birimini kullanmaktadır ki bu ülkeler arasında Arjantin, Beyaz Rusya, Endonezya, Malezya ve Güney Kore bulunmaktadır[2]. Bu gelişim seyrinde devam edecek olması durumunda Asya’nın rezerv para biriminin “renminbi” olacağı birçok uzman tarafından tahmin edilmektedir. Bu önerinin bize ifade ettiği gibi, Çin varolan insan potansiyelini çok etkili ve verimli bir şekilde kullanmakta; önemli ve yerinde politikalar üreterek bu potansiyeli dünyanın en büyük süper gücü olma hedefine yönelik kullanmaktadır.

Çin’in bu önerisine yönelik beklenen tepki hızlı ve garip bir şekilde geldi. ABD Maliye Bakanı Timothy Geithner’ın Çin’in bu önerisinin üzerinde düşünülmeye değer olduğu yönünde yaptığı ilk beyanatlar[3] piyasaları şok etse de ertesi gün bu açıklamalarını düzelten Bakan, dolara alternatif arama girişimlerinin abesle iştigal olduğunu belirtti[4].

Venezuela ve “Sucre”:

Başka bir öneri ise Venezuela’nın efsane Başkanı Hugo Chavez’den geldi. Chavez, Güney Amerika’da Avrupa Birliği benzeri bir para bölgesinin oluşturulmasını ve para birimi olarak da “sucre”nin benimsenmesini önermiş ve bu öneri, Latin Amerika için Bolivarcı Alternatif (ALBA) örgütü üyeleri tarafından kabul edilmiştir. Örgütün oldukça geniş ve etkin olduğu söylenebilir; üyeleri arasında Venezuela, Küba, Bolivya, Dominik Cumhuriyeti, Honduras, ve Nikaragua yer almaktadır[5].

Venezuela menşeili bu girişimin temel dinamiği dolar ve aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri’nin egemenliğinin sonlandırılmasıdır ki bu açıkça Chavez tarafından dillendirilmektedir. Bu konuda Chavez, ABD ve G-20 ülkelerini sert bir şekilde eleştirmekte ve bu ülkelerin gelişmekte olan ülkelere baskı uygulamaktan vazgeçmelerine ve aynı zamanda artık piyasalara hakim olan doların bu egemenliğinin sonlandırılması gerektiğine yönelik çağrılarda bulunmaktadır. Daha öncede belirttiğim gibi bu çağrılar ALBA üyesi devletlerde yankı bulmuş ve “sucre”nin kullanılması geniş ölçüde benimsenmiştir. Görünen o ki, Latin Amerika son yıllarda kıtaya iyice yerleşmekte olan ABD karşıtlığını daha da pekiştirmekte ve yüzyıllarca sömürge olarak yaşanılan zamanların artık geride kaldığını üstüne basarak ifade etmeye çalışmakta.


İran ve Ortak Para Birimi:

Tüm bu yaşananlar sırasında, ABD’nin, Kuzey Kore ile birlikte en büyük korkulu rüyası olan İran’ın oyunun dışında kalması tabiki beklenemezdi. İran’da yeni para birimi oluşturulması için yapılan öneriler furyasına katılmış ve bu konu üzerine öncelikle bölgesel bir girişim başlatılması için teklifte bulunmuştur. İran’ın kendine has üslubu ile tanınan lideri Ahmadinejad tarafından dillendirilen tasarıya göre öncelikle Ekonomik İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkeler (Türkiye, İran, Afganistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Pakistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan) 2015 yılına kadar kendi aralarında serbest ticaret bölgesi oluşturmalı ve ortak bir para birimi belirlemelidirler. Akabinde bu, komşu ülkelere ve diğer ülkelere de yaygınlaştırılmalıdır[6].

Ekonomik İşbirliği Teşkilatı demografik ve ekonomik potansiyeli yüksek olan bir örgüttür. Üye ülkelerin toplam nüfusu yaklaşık 420 milyon ve ekonomik büyüklükleri yaklaşık 2 trilyon dolardır. Fakat bunlar kağıt üzerinde varolan gerçeklerdir. Bu tasarının, pratiğe aktarıldığında ne kadar başarılı olabileceği veya olamayacığı 2010 yılında EİT’nin toplantısında Ahmadinejad tarafından dile getirildikten sonra ortaya çıkacaktır.

Kazakistan ve “Acmetal”:

Yeni para birimi üzerine bir başka teklif, bu konu ile 2003 yılından beri ilgilenmekte ve öneriler yapmakta olan Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’den geldi. Kazakistan’ın büyük lideri yeni bir dünya para birimi oluşturulmasını ve bunun “acmetal” olarak adlandırılmasını teklif etti[7]. “Acmetal” kelimesi ‘acme’ (zirve) ve ‘capital’ (sermaye) kelimelerinin bileşiminden türetilmiştir.

Nazarbayev’in diğer bir önerisi ise; “yevraz” veya “altyn”in Avrasya Ekonomik Toğluluğu Örgütü üyeleri (Beyaz Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya ve Tacikistan) tarafından ortak para birimi olarak kullanılması olmuştur. Fakat bu öneriler uluslararası arenadaki oyuncular tarafından çok fazla takdir edilmedi. Bunun sebebini şöyle ifade edebiliriz; Nazarbayev uluslararası arenada Avrasyacılık düşüncesinin önemli destekleyicilerinden biri olarak bilinmektedir. Avrasyacılığında çok özet bir tanımla Amerika’nın anti-tezi olarak ifade edilmesi durumunda; Nazarbayev’in her türlü teklifinin tamamen Amerikan egemenliğini hedef aldığı düşünülmekte ve rağbet görmemektedir. Bu bakış açısına rağmen şaşırtıcı olan şudur ki Nazarbayev’in teklifi 1999’da Nobel Ödülü’ne layık görülmüş Prof. Robert Mundell (Columbia Üniversitesi Öğretim Üyesi) tarafından desteklenmiştir[8].

Rusya ve Konvertebl “Ruble”:

Bu öneriler arasında sonuncu fakat Türkiye için çok farklı bir anlamı olan ise Rusya’da seslendirilen, bir anlamda Çin’in teklifi ile uyuşan küresel para birimi olarak SDR’nin kullanılmasıdır. Buna ilaveten, son 50 yıldır temel rezerv para birimi olarak kullanılan “dolar”, “pound”, “euro” ’nun (mark, frank) yanısıra “ruble” ve “renminbi”nin de bunların arasına katılması ve konvertebl olmasıdır[9]. Bu amaca yönelik olarak, Rus Devlet Başkanı Dimitri Medvedev’in önde gelen danışmanlarından Arkady Dvorkovich’in verdiği beyanatlardan anlaşıldığına göre yeni bir küresel para biriminin oluşturulmasında Çin ve Rusya ortak hareket etme eğilimindedirler.

Şimdi gelelim Rusya’nın komşu ülkeler ile ticarette rubleyi kullanma girişimine. Açıkcası bu gelişme, Türkiye’de Rusya ile ticaret yapan kesimleri oldukça heyecanlandırdı. Çünkü Rusya, aşağıda verilen rakamlardan da anlaşılacağı üzere Türkiye için önemli bir ortaktır. Geçtiğimiz yılın (2008) rakamlarını incelediğimizde görmekteyiz ki; Türkiye’nin ithalatında ($ 31.364.519.000) Rusya birinci sırada yer alırken; ihracatında ($ 6.477.485.000) yedinci sırada yer almaktadır. Tam bu noktada söylemek gerekir ki; rublenin kullanılmasını isteyenlerde, var olan bu dış ticaret açığının Türkiye’nin lehine dönmesini sağlayacağından, desteklerini esirgememektedirler.

Ruble bölgesi oluşturma girişimlerini iki açıdan ele almakta fayda var. İlk olarak kısa vadeli düşünüldüğünde, piyasa oyuncularının, Rusya’dan alacaklarının temin edilmesinde rublenin kullanılması büyük bir avantaj sağlayacaktır. Özellikle bu konu ile ilgili olarak, Antalya Ticaret Borsası (ATB) Başkanı Sayın Ali Çandır da bir açıklama yapmış ve açıklamasında “...Başta Rusya olmak üzere Bağımsız Devletler Topluluğu ve Türk Cumhuriyetleri ile ticarette Ruble’yi kullanır hale gelmemiz, ihracatçılarımız ve müteahhitlerimiz açısından mevcut alacaklarını tahsil etmede ciddi kolaylıklar sağlayacaktır. Aksi halde önümüzdeki aylarda Rusya’da beklenen devalüasyon dolayısıyla ilgili tüm kesimlerimiz ciddi zararlarla karşılaşacaktır... "[10] demiştir.

Bu ve buna benzer beklentiler birçok kesim tarafından dile getirile dursun biz ruble bölgesinin oluşturulmasının uzun vadeli sonuçlarına bakalım. Öncelikle, ekonomik perspektiften bakıldığında ruble kullanımı, Türkiye’nin ihracat rakamlarını oldukça yukarılara çekecektir. Bu konuda İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Başkanı Hikmet Tanrıverdi de oldukça iyimser. Şu anki ihracat rakamının yaklaşık olarak 6.5 milyar dolardan 10 milyar dolara çıkabileceğini belirtmekte[11].

Uluslararası İlişkiler açısından bakıldığında ise Rusya ile ruble bölgesi oluşturulması, üzerinde çok konuşulan adeta bir psikolojik baskı unsuru oluşturan stratejik partnerlik makamına ulaşılmasına yol açabilir. Malum 1950’lerden sonra Türkiye’nin kimlerle stratejik partner olduğu kimlerle olmadığı sürekli sorgulanır olmuştur. Bu tarz açılımlar, Türkiye’nin dış politikasında daha fazla bağımsız olmasını sağlayacaktır. Tabiki dengeyi sağlayabilmek uluslararası arenada varolabilmenin temel unsurudur. Yoksa, Amerika Birleşik Devletleri ile İsrail arasında mevcut olan ilişki şekline dönebilecek bir Rusya-Türkiye ilişkisi planlanan ve istenilen bir son olmayacaktır.

Rusya ile ticarette rublenin kullanılması Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından da desteklenmiş ve Bakanlar Kurulu’nun Türk Lirasını Koruma Kararnamesi’nde değişiklik yaparak rublenin de konvertebl para birimleri arasına katılmasını sağlamasıyla büyük bir engel aşılmıştır. Bu süreç içerisinde Garanti Bankası’da öncülük yaparak rubleyi kullanan Türk ihracatçısına büyük destek vermiştir.

Sonuç olarak, Türkiye açısından bu gelişmeler krizden kurtulmak, sağlıklı bir ekonomik gelişme sağlayabilmek ve var olan stratejik önemini, doğru politikalar ve uygulamalar ile daha da pekiştirebilmek için büyük bir fırsat oluşturabilir. Diğer taraftan, yeni öneriler ile gelen ülkeler için, varolan hassas durum, ekonomik kriz ile başaçıkabilmenin yanısıra uluslararası arenada güç elde edebilmenin de bir anahtarı olarak görülmektedir. Amerika Birleşik Devletleri tarafında ise durum çok daha vahimdir. İkinci Dünya Savaşı sonrası adım adım dünyanın süper gücü olma hedefine ilerleyen ve bunu 1970’lerden sonra başaran ABD için, krizin yarattığı sarsıntının, koca kurdu ne kadar hırpalıyacağı yada Barack Obama ile yakalanan ivmenin tüm bu girişimleri bastırıp bastırmayacağı tam bir muamma, bu noktada zaman bizlerin aydınlatıcısı olacaktır.


* Bu Makale, BORSANOMİ Dergisi'nin 21. Sayısında yayınlanmıştır.
[1] The Dollar as a Reserv Currency, The Economist, 26 Mart 2009.
[2] Lowrey, A., “The List: Ditching the Dollar”, Foreign Policy, Nisan 2009.
[3] Global Currency Flies with Push from Russia and Slip from Timothy Geithner, Guardian, 26 Mart 2009.
[4] China Calls for New Global Currency to Replace Dollar, Los Angeles Times, 25 Mart 2009.
[5] Lowrey, A., “The List: Ditching the Dollar”, Foreign Policy, Nisan 2009.
[6] “İran`daki EİT zirvesinde hangi kararlar alındı”, www.tumgazeteler.com, 12 Mart 2009.
[7] “Euro dolar tarih mi olacak?”, www.gazeteport.com.tr, 19 Mart 2009.
[8] At G-20 Kremlin to Pitch New Currency, The Moscow Times, 17 Mart 2009.
[9] Lowrey, A., “The List: Ditching the Dollar”, Foreign Policy, Nisan 2009.
[10] “Rusya ile ticarette ruble kullanılmalı”, www.ajansbir.com, 14 Ocak 2009.
[11] “Rus Rublesi’ni kabul eden ilk bankaya Laleli, Osmanbey akacak”, Radikal Gazetesi, 5 Mart 2009.


ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR



Piyasaların Dolar Çıkmazı ve Yeni Küresel Para Birimi Arayışı

Özgür Tüfekçi

929 Ekonomik Buhranı’ndan beri dünya piyasalarının yaşadığı en büyük krizlerden birisi olan 2008 ekonomik krizi Amerika Birleşik Devletleri’nin ve aynı zamanda doların piyasalardaki hegemonyasının sorgulanmasına sebep oldu. Tabiri caizse kocamış kurdun başına gelenlerin ABD’nin de başına gelip gelmeyeceği piyasalarda konuşulmaya başlandı. Bazıları bu tartışmaları bir sonraki safhaya taşıyıp Liberalizm’in doğru bir seçim olmadığı ile ilgili makaleler yazıp; söylevler de bulundular. Ben, bu makalede bu kadar teorik bir incelemeden daha ziyade doların piyasalar üzerindeki egemenliğini yıkmaya yönelik olarak uluslararası arenada yer alan çeşitli oyuncuların girişimlerinden bahsedeceğim.

Çin Halk Cumhuriyeti ve “Renminbi”:

Şu ana kadar, bahsettiğimiz girişimler ile ilgili olarak beş farklı ülkeden; beş farklı öneri yapılmıştır. Bunlardan ilki Çin Halk Cumhuriyeti Merkez Bankası Başkanı Zhou Xiaochuan’dan geldi. Xiaochuan, hem İngilizce hem de Çince yazdığı makalesinde, varolan uluslararası para sistemindeki riskler dolayısıyla herhangi bir ülkeye bağımlı olmayan rezerv para biriminin oluşturulması gerektiğini belirtmiş ve bunun gerçekleştirilmesi içinde Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından 1969 yılında global ekonomik işlemleri desteklemek için yetersiz likitide olduğu endişeleri yüzünden Bretton Woods sabit kur rejiminde oluşturulmuş olan SDR’yi (Special Drawing Rights, türkçesi Özel Çekme Hakları) önermiştir[1].

Diğer taraftan, yine Çin Halk Cumhuriyeti öncülüğünde, SDR kullanılması önerisinden daha önemli bir girişim Uzak Asya’dan başını kaldırmış, doların koltuğunu sallamaktadır. Bu büyük rakibin adı “Renminbi”. Çin hükümeti, partner ülkeler ile yaptığı ticarette bu para birimini kullanmaktadır ki bu ülkeler arasında Arjantin, Beyaz Rusya, Endonezya, Malezya ve Güney Kore bulunmaktadır[2]. Bu gelişim seyrinde devam edecek olması durumunda Asya’nın rezerv para biriminin “renminbi” olacağı birçok uzman tarafından tahmin edilmektedir. Bu önerinin bize ifade ettiği gibi, Çin varolan insan potansiyelini çok etkili ve verimli bir şekilde kullanmakta; önemli ve yerinde politikalar üreterek bu potansiyeli dünyanın en büyük süper gücü olma hedefine yönelik kullanmaktadır.

Çin’in bu önerisine yönelik beklenen tepki hızlı ve garip bir şekilde geldi. ABD Maliye Bakanı Timothy Geithner’ın Çin’in bu önerisinin üzerinde düşünülmeye değer olduğu yönünde yaptığı ilk beyanatlar[3] piyasaları şok etse de ertesi gün bu açıklamalarını düzelten Bakan, dolara alternatif arama girişimlerinin abesle iştigal olduğunu belirtti[4].

Venezuela ve “Sucre”:

Başka bir öneri ise Venezuela’nın efsane Başkanı Hugo Chavez’den geldi. Chavez, Güney Amerika’da Avrupa Birliği benzeri bir para bölgesinin oluşturulmasını ve para birimi olarak da “sucre”nin benimsenmesini önermiş ve bu öneri, Latin Amerika için Bolivarcı Alternatif (ALBA) örgütü üyeleri tarafından kabul edilmiştir. Örgütün oldukça geniş ve etkin olduğu söylenebilir; üyeleri arasında Venezuela, Küba, Bolivya, Dominik Cumhuriyeti, Honduras, ve Nikaragua yer almaktadır[5].

Venezuela menşeili bu girişimin temel dinamiği dolar ve aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri’nin egemenliğinin sonlandırılmasıdır ki bu açıkça Chavez tarafından dillendirilmektedir. Bu konuda Chavez, ABD ve G-20 ülkelerini sert bir şekilde eleştirmekte ve bu ülkelerin gelişmekte olan ülkelere baskı uygulamaktan vazgeçmelerine ve aynı zamanda artık piyasalara hakim olan doların bu egemenliğinin sonlandırılması gerektiğine yönelik çağrılarda bulunmaktadır. Daha öncede belirttiğim gibi bu çağrılar ALBA üyesi devletlerde yankı bulmuş ve “sucre”nin kullanılması geniş ölçüde benimsenmiştir. Görünen o ki, Latin Amerika son yıllarda kıtaya iyice yerleşmekte olan ABD karşıtlığını daha da pekiştirmekte ve yüzyıllarca sömürge olarak yaşanılan zamanların artık geride kaldığını üstüne basarak ifade etmeye çalışmakta.


İran ve Ortak Para Birimi:

Tüm bu yaşananlar sırasında, ABD’nin, Kuzey Kore ile birlikte en büyük korkulu rüyası olan İran’ın oyunun dışında kalması tabiki beklenemezdi. İran’da yeni para birimi oluşturulması için yapılan öneriler furyasına katılmış ve bu konu üzerine öncelikle bölgesel bir girişim başlatılması için teklifte bulunmuştur. İran’ın kendine has üslubu ile tanınan lideri Ahmadinejad tarafından dillendirilen tasarıya göre öncelikle Ekonomik İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkeler (Türkiye, İran, Afganistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Pakistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan) 2015 yılına kadar kendi aralarında serbest ticaret bölgesi oluşturmalı ve ortak bir para birimi belirlemelidirler. Akabinde bu, komşu ülkelere ve diğer ülkelere de yaygınlaştırılmalıdır[6].

Ekonomik İşbirliği Teşkilatı demografik ve ekonomik potansiyeli yüksek olan bir örgüttür. Üye ülkelerin toplam nüfusu yaklaşık 420 milyon ve ekonomik büyüklükleri yaklaşık 2 trilyon dolardır. Fakat bunlar kağıt üzerinde varolan gerçeklerdir. Bu tasarının, pratiğe aktarıldığında ne kadar başarılı olabileceği veya olamayacığı 2010 yılında EİT’nin toplantısında Ahmadinejad tarafından dile getirildikten sonra ortaya çıkacaktır.

Kazakistan ve “Acmetal”:

Yeni para birimi üzerine bir başka teklif, bu konu ile 2003 yılından beri ilgilenmekte ve öneriler yapmakta olan Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’den geldi. Kazakistan’ın büyük lideri yeni bir dünya para birimi oluşturulmasını ve bunun “acmetal” olarak adlandırılmasını teklif etti[7]. “Acmetal” kelimesi ‘acme’ (zirve) ve ‘capital’ (sermaye) kelimelerinin bileşiminden türetilmiştir.

Nazarbayev’in diğer bir önerisi ise; “yevraz” veya “altyn”in Avrasya Ekonomik Toğluluğu Örgütü üyeleri (Beyaz Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya ve Tacikistan) tarafından ortak para birimi olarak kullanılması olmuştur. Fakat bu öneriler uluslararası arenadaki oyuncular tarafından çok fazla takdir edilmedi. Bunun sebebini şöyle ifade edebiliriz; Nazarbayev uluslararası arenada Avrasyacılık düşüncesinin önemli destekleyicilerinden biri olarak bilinmektedir. Avrasyacılığında çok özet bir tanımla Amerika’nın anti-tezi olarak ifade edilmesi durumunda; Nazarbayev’in her türlü teklifinin tamamen Amerikan egemenliğini hedef aldığı düşünülmekte ve rağbet görmemektedir. Bu bakış açısına rağmen şaşırtıcı olan şudur ki Nazarbayev’in teklifi 1999’da Nobel Ödülü’ne layık görülmüş Prof. Robert Mundell (Columbia Üniversitesi Öğretim Üyesi) tarafından desteklenmiştir[8].

Rusya ve Konvertebl “Ruble”:

Bu öneriler arasında sonuncu fakat Türkiye için çok farklı bir anlamı olan ise Rusya’da seslendirilen, bir anlamda Çin’in teklifi ile uyuşan küresel para birimi olarak SDR’nin kullanılmasıdır. Buna ilaveten, son 50 yıldır temel rezerv para birimi olarak kullanılan “dolar”, “pound”, “euro” ’nun (mark, frank) yanısıra “ruble” ve “renminbi”nin de bunların arasına katılması ve konvertebl olmasıdır[9]. Bu amaca yönelik olarak, Rus Devlet Başkanı Dimitri Medvedev’in önde gelen danışmanlarından Arkady Dvorkovich’in verdiği beyanatlardan anlaşıldığına göre yeni bir küresel para biriminin oluşturulmasında Çin ve Rusya ortak hareket etme eğilimindedirler.

Şimdi gelelim Rusya’nın komşu ülkeler ile ticarette rubleyi kullanma girişimine. Açıkcası bu gelişme, Türkiye’de Rusya ile ticaret yapan kesimleri oldukça heyecanlandırdı. Çünkü Rusya, aşağıda verilen rakamlardan da anlaşılacağı üzere Türkiye için önemli bir ortaktır. Geçtiğimiz yılın (2008) rakamlarını incelediğimizde görmekteyiz ki; Türkiye’nin ithalatında ($ 31.364.519.000) Rusya birinci sırada yer alırken; ihracatında ($ 6.477.485.000) yedinci sırada yer almaktadır. Tam bu noktada söylemek gerekir ki; rublenin kullanılmasını isteyenlerde, var olan bu dış ticaret açığının Türkiye’nin lehine dönmesini sağlayacağından, desteklerini esirgememektedirler.

Ruble bölgesi oluşturma girişimlerini iki açıdan ele almakta fayda var. İlk olarak kısa vadeli düşünüldüğünde, piyasa oyuncularının, Rusya’dan alacaklarının temin edilmesinde rublenin kullanılması büyük bir avantaj sağlayacaktır. Özellikle bu konu ile ilgili olarak, Antalya Ticaret Borsası (ATB) Başkanı Sayın Ali Çandır da bir açıklama yapmış ve açıklamasında “...Başta Rusya olmak üzere Bağımsız Devletler Topluluğu ve Türk Cumhuriyetleri ile ticarette Ruble’yi kullanır hale gelmemiz, ihracatçılarımız ve müteahhitlerimiz açısından mevcut alacaklarını tahsil etmede ciddi kolaylıklar sağlayacaktır. Aksi halde önümüzdeki aylarda Rusya’da beklenen devalüasyon dolayısıyla ilgili tüm kesimlerimiz ciddi zararlarla karşılaşacaktır... "[10] demiştir.

Bu ve buna benzer beklentiler birçok kesim tarafından dile getirile dursun biz ruble bölgesinin oluşturulmasının uzun vadeli sonuçlarına bakalım. Öncelikle, ekonomik perspektiften bakıldığında ruble kullanımı, Türkiye’nin ihracat rakamlarını oldukça yukarılara çekecektir. Bu konuda İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Başkanı Hikmet Tanrıverdi de oldukça iyimser. Şu anki ihracat rakamının yaklaşık olarak 6.5 milyar dolardan 10 milyar dolara çıkabileceğini belirtmekte[11].

Uluslararası İlişkiler açısından bakıldığında ise Rusya ile ruble bölgesi oluşturulması, üzerinde çok konuşulan adeta bir psikolojik baskı unsuru oluşturan stratejik partnerlik makamına ulaşılmasına yol açabilir. Malum 1950’lerden sonra Türkiye’nin kimlerle stratejik partner olduğu kimlerle olmadığı sürekli sorgulanır olmuştur. Bu tarz açılımlar, Türkiye’nin dış politikasında daha fazla bağımsız olmasını sağlayacaktır. Tabiki dengeyi sağlayabilmek uluslararası arenada varolabilmenin temel unsurudur. Yoksa, Amerika Birleşik Devletleri ile İsrail arasında mevcut olan ilişki şekline dönebilecek bir Rusya-Türkiye ilişkisi planlanan ve istenilen bir son olmayacaktır.

Rusya ile ticarette rublenin kullanılması Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından da desteklenmiş ve Bakanlar Kurulu’nun Türk Lirasını Koruma Kararnamesi’nde değişiklik yaparak rublenin de konvertebl para birimleri arasına katılmasını sağlamasıyla büyük bir engel aşılmıştır. Bu süreç içerisinde Garanti Bankası’da öncülük yaparak rubleyi kullanan Türk ihracatçısına büyük destek vermiştir.

Sonuç olarak, Türkiye açısından bu gelişmeler krizden kurtulmak, sağlıklı bir ekonomik gelişme sağlayabilmek ve var olan stratejik önemini, doğru politikalar ve uygulamalar ile daha da pekiştirebilmek için büyük bir fırsat oluşturabilir. Diğer taraftan, yeni öneriler ile gelen ülkeler için, varolan hassas durum, ekonomik kriz ile başaçıkabilmenin yanısıra uluslararası arenada güç elde edebilmenin de bir anahtarı olarak görülmektedir. Amerika Birleşik Devletleri tarafında ise durum çok daha vahimdir. İkinci Dünya Savaşı sonrası adım adım dünyanın süper gücü olma hedefine ilerleyen ve bunu 1970’lerden sonra başaran ABD için, krizin yarattığı sarsıntının, koca kurdu ne kadar hırpalıyacağı yada Barack Obama ile yakalanan ivmenin tüm bu girişimleri bastırıp bastırmayacağı tam bir muamma, bu noktada zaman bizlerin aydınlatıcısı olacaktır.


* Bu Makale, BORSANOMİ Dergisi'nin 21. Sayısında yayınlanmıştır.
[1] The Dollar as a Reserv Currency, The Economist, 26 Mart 2009.
[2] Lowrey, A., “The List: Ditching the Dollar”, Foreign Policy, Nisan 2009.
[3] Global Currency Flies with Push from Russia and Slip from Timothy Geithner, Guardian, 26 Mart 2009.
[4] China Calls for New Global Currency to Replace Dollar, Los Angeles Times, 25 Mart 2009.
[5] Lowrey, A., “The List: Ditching the Dollar”, Foreign Policy, Nisan 2009.
[6] “İran`daki EİT zirvesinde hangi kararlar alındı”, www.tumgazeteler.com, 12 Mart 2009.
[7] “Euro dolar tarih mi olacak?”, www.gazeteport.com.tr, 19 Mart 2009.
[8] At G-20 Kremlin to Pitch New Currency, The Moscow Times, 17 Mart 2009.
[9] Lowrey, A., “The List: Ditching the Dollar”, Foreign Policy, Nisan 2009.
[10] “Rusya ile ticarette ruble kullanılmalı”, www.ajansbir.com, 14 Ocak 2009.
[11] “Rus Rublesi’ni kabul eden ilk bankaya Laleli, Osmanbey akacak”, Radikal Gazetesi, 5 Mart 2009.